DENEMELER
DENEMELER
avatar
30 Nisan, 2022
1908 gösterim

BAYRAK ÂŞIĞI BİR MEVLEVİ: ARİF NİHAT ASYA / Mustafa Erhan AK

- Düşünülüyorum öyleyse varım. Arif Nihat Asya -

Türk edebiyatında Milli Edebiyat Dönemi’nde görülen milliyetçi duygularla şiir kaleme alma eğilimi, Cumhuriyet Devri’nde de devam etmiş, sanatını bu çizgide şekillendiren pek çok şair yetişmiştir. Bu şairlerden biri de gerek yaşadığı dönemde gerekse günümüzde “Bayrak” şiiriyle adından sıkça söz ettiren ve hatta “Bayrak Şairi” olarak anılan Arif Nihat Asya’dır. Asya; yaşayışını, duygu, düşünce ve inancını sanatıyla harmanlayıp bunu kendine has destansı bir üslupla dile getiren sesi gür bir şairdir. Onun sanatına bakıldığında, eserlerinin genel dokusunu yaşamının bizzat kendisi oluşturur. O halde onun sanatını daha iyi anlayabilmek adına hayatına kısa da olsa değinmek yerinde olacaktır.

İnceğiz’i Çatalca’ya bağladıklarından beri İstanbulludur şair. Ne zaman memleketi mevzubahis olsa bu hususu yazdığı bir şiiriyle şöyle açıklar Asya:

          Nerelisin diye soruyorlar:

         İnceğiz köyünde doğmuşum…

         İnceğiz’i Çatalca’ya,

         Çatalca’yı İstanbul’a bağlamışlar…

          İstanbullu olmuşum.

Asıl adı Mehmet Arif’ olan şair, henüz yedi günlükken babasını kaybeder. Çok erken yaşta yetim kalması bir yana dört yaşındayken de annesinden ayrılır. Bunun sebebi ise annesinin bir subayla evlenmesi ve evden ayrılırken kendisini götürmesine dedesinin rıza göstermeyişidir. Şair, ancak 43 yaşındayken annesinin Filistin’de olduğunu öğrenecek ve onu görmeye gidecektir. Çok küçük yaşlarda anne babasının yokluğunu hep yüreğinde bir yara gibi taşıyan Asya, dedesi ve akrabalarının himayesinde büyür. Hayatının bu yıllarını şair “Babamdan dedeme, dedemden halama, halamdan amcama kaldım. Sonunda amcamdan halama dönmüş ve halamdan millete kalmışım.” diyerek özetler. Savaş yıllarının olumsuz etkisi, uzun bir yatılılık hayatı, öğrenimi için değişik çevre ve şehirlerde bulunması şairin hüznünü ve hasret duygularını sürekli besleyen durumlar haline gelir. Gençlik yıllarında zaman zaman çeşitli ruh buhranları geçirmiş olsa da, otuzlu yaşlarda Mevlevilik anlayışına yönelmesi ve çile doldurarak olgunlaşması onun hayata bakışını da değiştirir. İstanbul’da Yüksek Öğretmen Okulundan edebiyat öğretmeni olarak mezun olan Asya, iki evlilik yapar. İlk evliliğini bu okulun son sınıfındayken soyu saraya mensup olan Hatice Sena Hanım ile yapar fakat 13 yıl süren bu evliliği eşiyle anlaşamadığından bitirme kararı alır. İkinci evliliğini ise Adana’da görev yaptığı sırada onunla aynı okulda çalışan ve hayat hikâyesinin kendisininkiyle çok benzediği Kimya Öğretmeni Servet Akdoğan ile yapar. 35 yıl süren bu evliliklerinde Arif Nihat Asya hiç olmadığı kadar mutludur. Bu mutluğu dizelerinde de şu şekilde anlatır: 

                  Ne şiirden, ne şöhrettendir.

                 Mutluluğum Servet’tendir!

Kendisini çok seven Adana halkının ısrarıyla bir ara politikaya da atılan Asya, milletvekilliği de yapar ancak mizacına uygun bulmadığı için öğretmenlik mesleğine döner. Öğretmenlik yıllarında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile aralarında geçen bir münakaşa sebebiyle idarecilik görevi sona eren Asya’nın, yerel gazetelerde yazdığı politik yazılar nedeniyle de başı soruşturmalar yüzünden sık sık belaya girer. Bu soruşturmalar neticesinde başka illere tayin edildiği de olur. Daha sonraları 58 yaşında emekliye ayrılır. Hayatının geri kalanını yapılan çeşitli şiir davetlerine, kültürel faaliyetlere katılarak geçiren şair, geçirdiği kalp krizi sonucu hastaneye kaldırılır. Tedavi için kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesinde bayrak şiirini yazmış olduğu bir 5 Ocak günü vefat eder.

Arif Nihat Asya’nın kişiliği hakkında kaynakların hemfikir olduğu ve en dikkat çeken yönlerinin; neşeli, esprili, ince ve keskin zekâlı, kalender, hazırcevap, doğru bildiğini söylemekten asla geri durmayan, cesur, prensipli, gönlü zengin, eli açık bir insan oluşudur. Eşi Servet Hanım’ın anlattığına göre o, maaş zarfını hiç açmadan arkadaşlarının masasına koyup herkesin ihtiyacı kadar almasını ve geri kalan paranın kendisine yeteceğini söyleyen koca yürekli, paylaşımcı, yardımsever bir insandır. Ne mevki ne makam hiçbir şeyde gözü olmayan Arif Nihat Asya, bunu bir şiirinde şöyle dile getirir:

             Buyrun! dediler… Yok gözümüz çokta, dedik

             Zaten yerimiz uzakta bir nokta… dedik

            Şayet, dediler, olursa bir hacetiniz…

            Allah’a şükür, mertebemiz tokta!. dedik.

Sanat yaşamına baktığımızda Arif Nihat Asya, 1.Dünya Savaşı yıllarında mahalle mahalle gezerek kahramanlık şiirleri okuyan ve renkli kâğıtlara yazılı bu şiirleri satan destancılara özenerek şiire başlar.

             İngiliz’in boşuna gitti her işi,

            Türk’e mermi menzili oldu gemisi,

Henüz ilkokul çağında kısmen de olsa bir ahenk barındıran böyle beyitler söyleyen Arif Nihat Asya için bu durum, içinde beslediği sanat aşkının ilk kıvılcımlarıdır. Yine çocuk yaşta şair yeteneğini konuşturduğu ilginç bir hadise daha vardır. İstanbul’da oturdukları sokakta evlerinin karşısında kendisinden yaşça büyük güzel bir kız oturmaktadır. Akşam saatlerinde bazı gençler, bu güzel kızın oturduğu evin önünden manalı türküler söyleyerek ağır ağır, adeta serenat yapar gibi geçerler. Bununla da yetinmeyen gençler, Asya’nın evlerinin duvarına yanaşıp orada bekler ve sürekli kızın pencerelerini gözetlerler. Evdeki ablaları Arif Nihat’tan “Sen şairsin, şunlara bir şeyler yazsana.” deyince şair, gençlerin dikkatini çeksin ve oradan uzaklaşsınlar diye manzum bir şeyler yazar:

               Beklemeyin o güzel eşikte,

               Sevmiş idim ben o kızı beşikte.

Daha sonra yazdığı bu manzum yazıyı gençlerin beklediği duvarın bir kovuğuna dikkat çekecek bir şekilde yerleştirir. Ertesi gün yazının yerinde olmadığını ve bu şiir sayesinde gençlerin artık mahalleye seyrek olarak geldiğini fark eder.

Arif Nihat Asya, çocukluk yıllarında manevi yönü kuvvetli bir ailede büyümüş olsa da gençlik döneminde zaman zaman inanç sarsıntıları geçirmiş ve çeşitli ruh buhranlarını da şiirlerine yansıtmıştır:

             Her zevkin içinde var benim adım

             Günahlar esiri bir derbederim

             Yalnız affedilmek zevki duymadım

Kendisini günahlar içerisinde derbeder bir halde tanımlayan şair, bir ümitsizlik içerisinde çoğu vakit ölümü bile düşünür çünkü hayatı da bir değer taşımıyorduk artık onun için:

                 Kalbimi ölümün önüne serdim

                 Hayatım bir avuç toprak olsaydı

                Onu bir hamlede kendim çiğnerdim

Hayat görüşü noktasında daha sonraları yaşama dair farklı bir bakış açısına sahip olacak olan şair, gençlik yıllarında çıkarmış olduğu ilk şiir kitabı Heykeltıraş ile Yastığımın Rüyası adlı şiir kitaplarının da bilinmesini istemez. Bu eserlerini reddedişindeki asıl neden ise bu eserlerin arayış yıllarının izlerini taşıyor olmasıdır.

Gençlik yıllarında ruhi sıkıntılarla başa çıkmakta oldukça zorlanan ve hayatının arayış devresini binbir zorlukla atlatan Arif Nihat Asya, otuzlu yaşlarda durgunluk devresine girer. Bu yıllarda özellikle Mevlevilik yolunu seçen ve çile dolduran şairin bu sayede hayatı algılayışı ve çevresine bakışı da tamamen değişir. Etrafına ibretli bir gözle öyle bir bakar ki, su içen bir kuşun her yudumda gagasını göğe kaldırması onun için Allah’a yapılan bir şükürdür adeta. Dini, tasavvufi haz ve heyecana şiirlerinde sıklıkla yer veren Arif Nihat Asya, özellikle Allah’ın eşsiz yaratma kudretini o kadar derinden hisseder ki bunu şiirlerinde de çoğu kez dile getirme gereği duyar:

              Bu çarpık taşları insan yapacak

             Ve sonra elinden çıkana meftun

             Cihanda şaheser diye tapacak

             Köhne bir atölye içinde mahpus

            Sanatkar demiyor: Taşları insan

             İnsanı taş etmek Allah’a mahsus

            Bir altın külçesi almış eline

            Yontmaya başladı dönüp bakarak

            Model güzellerin en güzeline

            Ey ondan bir heykel yapacak ahmak

            Allah’ın çamurdan yarattığını

           Sen misin çevirip altın yapacak?

Yine onun Hz. Peygamber’e duyduğu derin hürmet, sevgi ve özlem dolayısıyla yazdığı “Naat”ı ise günümüz modern şiirinde eşine az rastlanır bir özelliğe sahiptir:

             Seccaden kumlardı…

             Devirlerden, diyarlardan

            Gelip göklerde buluşan

            Ezanların vardı!

 Mescit mü’min, minber mü’min…

           Taşardı kubbelerden Tekbîr;

           Dolardı kubbelere “âmin!”

          Ve mübarek geceler duâlarımız.

           Geri gelmeyen duâlardı…

           Geceler ki pırıl pırıl,

           Kandillerin yanardı!

           Kapına gelenler; yâ Muhammed,

           Uzaktan, yakından

           Mü’min döndüler kapından!

           Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;

           İki dünyada azîz ümmet,

           Muhammed ümmetiydi.

 

           Konsun yine pervazlara

           Güvercinler;

           “Hû hû’lara karışsın

            Âminler…

            Mübarek akşamdır;

            Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

“Vatan, millet, bayrak” sevdalısı bir şair olan Arif Nihat Asya, geleneğe ve kültüre o kadar bağlıdır ki, tarihin şanlı sayfalarında var olan zaferlere genç nesillerin de ulaşacağına inanır ve onların günü geldiğinde ecdadımız gibi benzer destanlar yazacağını bilir. Ona göre yapılması gereken en önemli şey, gerekli çabayı sarf etmek ve taşınılan değerin farkına varmaktır:

       Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden…

       Senin de destanını okuyalım ezberden…

       Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…

        Elde sensin, dilde sen; gönüldesin baştasın.

       Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

Arif Nihat Asya’yı Türk şiirinde zirve noktalara taşıyan muhakkak ki yediden yetmişe herkesin bir şekilde duyduğu ya da ezbere bildiği “Bayrak” adlı şiiridir:

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!

Bu şiirden söz açmışken şiirin yazılış hikâyesine de değinmeden geçmeyelim. 5 Ocak Adana’nın kurtuluş gününden sekiz dokuz gün öncedir. Adana Erkek Lisesine Milli Eğitim Müdürlüğünden bir yazı gelir ve yazıda Saat Kulesi’yle Ulu Cami minaresi arasına bayrak çekilirken öğrencilerden birinin güne uygun şiir okuması istenmektedir. Okul müdürü bu iş için Arif Nihat Asya’yı görevlendirir. Arif Nihat da dinleyenlere “Yine mi bu şiir!” dedirtmemek için az bilinen bir şiir seçmeyi düşünür. Birkaç öğrenciyi yanına çağırır ve onlardan bu konuda araştırma yapmasını ister fakat iki üç gün sonra öğrenciler elleri boş döner. Öğrencilerine tekrar araştırın dese de sonuç yine aynıdır. Öğrenciler “Bulamadık.” cevabıyla eli boş dönünce vaktin çok yaklaştığının farkında olan ve bayrak mevzusuyla zihni meşgul olan Arif Nihat Asya, gece petrol lambasının ışığında bayrağa sığınarak kalemi eline alır ve o gecenin sabahında bayrak şiirini yazar.

Şiirlerinin yanı sıra birçok düzyazı, mensur şiir, rubai, özdeyiş gibi eserler de kaleme alan Arif Nihat Asya, kültürümüzün mihenk taşlarından biridir. Bu sebeple zengin bir mesaj içeren eserleri çok iyi okunmalı ve onları anlamak için gerekli çaba harcanmalıdır. Yazımıza şairden alıntıladığımız o güzel “Dua” şiirinden mısralarla son verelim:

              Bize güç ver… Cihâd meydanını

              Pehlivansız bırakma, Allah’ım!

              Bilelim hasma, karşı koymasını:

              Bizi cansız bırakma Allah’ım!

              Müslümanlıkla yoğrulan yurdu

              Müslümansız bırakma Allah’ım!

 

FAYDALANILAN KAYNAKLAR:

Öner, S. (1979), Arif Nihat Asya, İstanbul: Toker Yayınları.

Bakiler, Y.B. (2010) Arif Nihat Asya İhtişamı, İstanbul, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları.

Doğanay, S. (2009). Edebi Bir Eserde Şairin Dini Yaşaması –Arif Nihat Asya Örneği.

Sabırlı, N. (2010) Arif Nihat Asya'nın Sevgi Mektupları Adlı Eseri Üzerine Bir Söz Dizimi (Kelime Grupları) İncelemesi.

 

MUSTAFA ERHAN AK