DENEMELER
DENEMELER
avatar
27 Ekim, 2021
984 gösterim

ŞİİR GİTSİN SEN KAL / Tayyib ATMACA

Saçların kepeklenmiş, parmakların titriyordu.

Sana senin kadar yaklaşmıştım görmedin.

Yüreğin yanında değildi.

Gönül kuşun pencerenin önünde, sen arkasında ya bir zümrüdüankanın gelmesini ya da bir kartalın yüreğini kapıp götürmesini bekliyordun.

Beklediğim/beklediğin olmadı.

Mavi bir türkü dudaklarından tutuşmayı beklerken sen hâlâ serap gördüğün, yalnızlık soluduğun pınarın kıyısında “su su” diye yağmur dileniyorsun.

İçinde ne şimşekler çakmış, ne yağmurlar yağmıştı şakır şakır. Sana ıslanmayı, suya kanmayı öğretecek değilim.

Coğrafyanı terli bulutlar seviyor, sen seni sevmiyorsun.

Aradığın Leyla da değil.

Hülya’ya takılıp kaldın, Hülya’ya yazdın şiirlerini, Hülya üzerine malihulyalar kurdun. Oysa Hülya öleli yıllar olmuştu. Bunu bana sevinerek söylemiştin.

Sana, “şiir her şey demek değil!” demiştim. “Haklısın.” demiştin. Haklı olmanın hiçbir şeyi değiştirmediğine tekrar şahit oldum.

“Zaman hizmet etmek ve af dilemek için verilen mühlettir.” diyor Elbistanlı Rahmi Eray ağabey. Yaptığımız bir işin “ilk” ve “son fayda”sı vardır.

Farz et ki yüreğinin bir köşesinde son fayda sandığı var. Bu sandığı bir günden bir güne açıp aradığın şeylerin onda birini bulabildin mi, ya da son fayda sandığına ne koydun da onu arıyorsun?

Şiiri bir yılkı atına benzetirsek, sen onu ehlileştirip kendi hizmetinde kullanmazsan o senin yapmak istemediğini yapar ve şaşkın şaşkın vadilerde dolaşmaya başlarsın.

Atını son sürat sürüyorsun. Yollardaki taşlarını, çakırdikenlerini, kurumuş ağaç dallarını, atının tökezlemesine sebep olacak bir sürü engeli görmezlikten geliyorsun.

Yolların da bir bitişi var. Menzilin bir yar ucu olabilir ve sen uçarsın uçmak istemediğin yere.

Dünya, zevk ve sefa cehennemidir. Burada yandığının farkına varana kadar kervanla arandaki mesafe açılır. Kurtların, yırtıcı kuşların belalarından kurtulmak için yeni belalar kuşanırsın.

Bela her zaman geliyorum der ama insan kabadayılık yaparak belaların üstüne gidecek güçte olduğuna inanır. Bu güç kendinde var mı yok mu denemek lütfunda dahi bulunmaz.

Kendinden firar edenler hep bana geldi

Sürgün yatağına döndü yüreğim

Acılar emzirdim geceler boyu

Ne türküler yaktım dağ başlarında

Ve ben bana aktım ağıtlar boyu

Sen nerede akıyorsun sevgili dostum?

Dağların kalbinden süzülerek akarken neden yatağını değiştirin birkaç yıldır boz bulunak akmaya başladın?

Çevreni yıkıyorsun, nereye aktığını bilmiyorsun.

Ağacından tomurcuklar patladı. Yoksa sen hâlâ kendini yalnız bir ardıç gibi mi hissediyorsun? Hissetme duygunu bedeninin neresinde organize ediyorsun?

Dostların gönül pencerenin camlarına tık tık vuruyor, sen yağmur vuruyor şeklinde dahi algılamayarak perdeyi aralamıyorsun.

Bu kendinden kaçışın sonunda, kendine çıkan yolları ne kadar kapatmaya çalışırsan çalış. O yolları tekrar açmak için gerekli önlemleri almış durumdayız.

Söz veriyorsun, sözünde durmuyorsun. Biliyorum, yanlışını yüzüne vuracağım endişesiyle aramıyorsun. Söz olsun vurmayacağım.

Acılar paylaşarak azalır. Bunun bilincinde olursan o zaman daha rahat anlaşırız. Kaldıramayacağın kadar sıkıntının hamallığına soyunduğunun farkında değilsin.

Hangi doktora gidersen git, hangi ilaçları kullanırsan kullan; hastalığın gittikçe artacak ve biz sana yardımcı olamamanın sıkıntılarıyla kahrolacağız.

Şiiri, esrarkeşler gibi bütün hücrelerinde hissetmeye çalıştığın müddetçe cahiliye döneminin debdebesine, çirkefliğine kulaç vurmaya devam edeceksin.

Aklınla kalbin arasındaki kavganın galibi aklın olacak. Aklınla kalbini barıştıracak arabulucuyu biliyorsun ama her defasında nefsine yenik düşme korkusunu yenemiyorsun.

Peynir gemilerin açık sulardan

Kurtulup limana vardığı zaman

Dağları üstünden silkeliyorsun.

Kendin ve bizim için bir iyilik yap.

Şiir yazmasan ölmezsin. Ama şiirin dünyasında Hasan Sabbah’ın müritleri gibi gezdiğin müddetçe insan yanın yontula yontula cahiliye dönemi insanlarına döneceksin.

Sevgili dostum, bak avuçlarımdaki kuşları uçuruyorum.

Şiir gitsin sen kal…

 

Tayyib ATMACA