DENEMELER
DENEMELER
avatar
26 Eylül, 2021
945 gösterim

YENİÇAĞA DESTAN / Hayrettin DURMUŞ

Kadir Mevla himmet etti, güç verdi. Yüce dağlar selam durdu, sıradağlar elverdi. Ötüken’den Ankara’ya yol verdi. Altaylardan Tuna’ya coşkun akan sel verdi. Hakkı söylesinler diye Yunus’lara dil verdi.

Secdeler kılındı Rahman’a… Gül’ün kokusu yayıldı cihana. Ezan sesleri ta Viyana’dan duyuldu. At kişnemeleri, nal seslerine, ok gıcırtılarına karıştı. Alperenler birbiriyle yarıştı. Nice melek, askerlerin arasına karıştı. Yol belli, menzil uzun. Hedef sevgi ırmağı. Bu çileli bir tırmanıştı.

Üç kıtada benim sesim gürledi. Aşkımızdan dağlar taşlar terledi. Gök mahmuzlu süvariler atlarına hız verdi. Zulüm sona erdi. Kararan gönüllere yaz geldi, yetimler sevindi, garipler güldü…

Malazgirt’te Alpaslan’dı ışık olup parlayan, Söğüt yaylasında bir kara Osman. Kutlu bir imandı şefkatiyle cihanı saran. Gönüllerde O’ydu tahtını kuran…

Derken… Bir kara kış, amansız tufan. Yumak yumak çile, ızdırap, buhran… Bir kasırga esti yüreğimize. Kem gözler mi değdi can evimize? Ne oldu haykıran gür sesimize?

Cadıların kazanları kaynadı. Büyücüler düğümleri bağladı. Kör şeytanlar kıs kıs gülüp oynadı. Sağır sultan işitti de şehzadeler duymadı. Ateş düştü ocağıma yine özüm aymadı. Aç nefisler ne çare ki doymadı…

Düşmanların yüreğine korku salan Şamil edalı kartallarım vuruldu. Şahin’lerim dönmez oldu yuvaya. “Uyan Şahin uyan!” Ocağında yarasalar tünedi. Toprağında cirit attı tilkiler. Fatih’lerin mirasını hoyratça tüketti mirasyediler. Ulubatlı’nın taşıdığı sancak indirildi burçlardan. Selahaddin-i Eyyubi’siz Kudüs’tü mahzun kalan. Şehitlerin kemikleri sızladı. Şairin yüreğinden mısralar kanatlandı:

“Mezarda kan terliyor babamın iskeleti

Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?”

Nerde Zülfikâr’ın dolunay şavkı? Aslan yürekli, çelik bilekli yiğitlerin neydi bizlerden farkı? Gün olur feleğin kırılır çarkı. Dilimizde çağa destan, nağme nağme bir şarkı:

“Kırılır da bir gün bütün dişliler

Döner şanlı şanlı çarkımız bizim

Gökten bir el yaşlı gözleri siler

Şenlenir evimiz barkımız bizim…”

Filizlenir gönlümüzün baharı. Bize rahmet kılar yârların yâri. Anadolu’m ezan tekbir diyarı. İşte budur yiğitlerin kararı…

Vatan ufuklarını sardı ılık bir nefes. Yiğitlerden yükseldi kararlı bir ses: Vatan candan aziz! Bayrak mukaddes.

Çorak toprakları yeşertmek için, çatırdasın diye zulmün çatıları tutuştular el ele… Al bayrak geldi dile. Zifiri karanlığı boğdular. Yepyeni bir hayata doğdular. Gökyüzünden küme küme yıldızları sağdılar. Muhteşem bir destan yazan, yepyeni bir çağdılar. Yeryüzü dar gelse de başlarına, “o erler ki” gönüllere sığdılar…

Heyhat! Yüreğinizdeki buzlar erimez mi? Hâlâ kapıya dayanan tehlikeyi sezmez misiniz? Yangın evimizi sarmışken gönüllerdeki Frenk ipinden halatlara ne demeli? Şafak söktüğünde zafer çiçekleri dermeli.

Yağmur sıcağıyla kavrulurken çağlar, serin dağ başlarına kuruluyor otağlar. Şahit olun insanlar! Şahittir dağlar taşlar! Muhteşem bir yürüyüş bu topraklarda başlar. Gülecek elbet millet, bitsin artık savaşlar.

İpek yüklü kervanlar kesmesin yolunu. Tutulma salma atlara. Konaklar girmesin kanına. Sahip çık bezm-i elestteki kararına. Yılmasın gözün, ferah tut gönlünü, umutla bak yarına.

Allah’tan korkan, kuldan utanan, ar damarı çatlamamış, dili, dini, namusu, vatanı ve bayrağı için gözünü kıpmadan canını hiçe sayacak yiğitler gelsin yanıma. “Odunun bile eğrisi bu dergâha yakışmaz!” diyen Yunus Emreleri, Necip Fazıl’ın “Soruverse ben neyim ve bu hal neyin nesi?” diyen gencini arıyorum. Nurettin Topçu’nun “Yaşama zevkini bırakıp, yaşatma aşkına gönül verecek, ruh cephesinin maden işçileri” dediği “Yarınki Türkiye’nin” kurucularını bekliyorum. Epiktetos’un rüyalarında bile yenilmeyen Olimpos’taki maratoncusunun peşindeyim.

“Yüzleri dost, özleri düşmandan” usandık artık. Kurusun ihanetin ocağı. Medeniyet burcunun bayrağı yapalım gelecek çağı. Yüzde değil özde dost olan, isyanı bastırıp vefa yurduna konan, yüreği buram buram aşkla yanan, her zerresi sevgiyle boyanan, kalbi sevdayla ürperip gözleri yaşla dolan, muhacir gibi, ensar gibi birbirine sımsıkı bağlanan, kardeşinin ayağına diken batınca yüreği kamayla yarılmışçasına ıstırap duyan, savaş meydanında susuzluktan ciğeri yanarken yanı başından gelen sesle irkilip “Suyu kardeşime götür, o içsin.” diyerek şehadet şerbetini içen, Akabe’dekiler, Ayneyn’dekiler misali sözünde duran kahramanlar oldukça kimmiş zafer türkülerini susturacak olan?

Gönül erlerinin dilinden kanatlansın yeniçağa kutlu destan…

Hayrettin DURMUŞ