ASR VAKTİ/MÜNACAAT/MEHMET OSMANOĞLU
Rabb'im nasıl söylesem, nasıl istenir ki af
katran gibi bir kalp ve isyan kokan dilimle
en ücra köşelerden toplayıp iç sesimi
assam rahmet kapına titreyen kandilimle
gezindim nice vakit nisyan sahralarında
şu göğsüme taktığın faniliği unutup
anmadım bir dem olsun mecnun gibi adını
yanmadım o aşkının alevlerinden tutup
gözün hep üstümdeydi, benim gözüm kapalı
titremedi hiç kalbim, öylesine hoyrattım
içim başka yerlerin türküsünü söylerdi
seccademin üstünde sana öyle uzaktım
yangındı yerin yüzü dört yanımı kaplayan
bir dirhem suyum yoktu karınca kararınca
günahımla harladım körükledim ateşi
hatırladım bir şeyler gün akşama varınca
ordaydım ben de evet, ruhların söz meydanı
ezeli/ebedi Rabb sendin, bu hakikati
kalbime mıhlamalı, gözümde tutmalıydım
üstüme örtmemeli, bu sancılı gafleti
başı boş mu bu âlem bunca deveran eden
vardı her karesinde hikmet denilen mühür
sahte saltanatlardan dönüp yüzümü sana
sınırsız kölelikle öyle mesrur, öyle hür
ne ki vakit asr vakti, ufukta gün batımı
maziden hayal meyal gölgeler süzülüyor
boşlukta yankılanan sesimle yürüyorum
her lâhza ellerimde kıvranarak ölüyor
oysa tek sermayemdi sarıp da sarmalıydım
an denilen "şimdi" yi; ne önce, ne sonrası
bir vaadi yok artık pimi çıkmış zamanın
burası bir han idi iki çizgi arası
geldim ve gidiyordum birazcık nefeslenip
bir ağaç gölgesinde bir teşehhüt miktarı
gün de gördüm gece de ve bir de vefasızlık
bir sana dönmeliydim bırakıp da ağyârı
mâzur gör ey zül-Celal bu kırık niyazımı
elimi eteğimi çekeyim mâsivâdan
gün geceye dönmeden istikamet bulayım
bana da nasip düşür bir müstecap duâdan.
Mehmet OSMANOĞLU