HİKÂYELER
HİKÂYELER
avatar
17 Ocak, 2022
1003 gösterim

CAMIN ARDINDAN GÖRDÜKLERİM (Öykü) / Tuğba ERGEN

 

            Bir otobüs yaklaşıyor durağa. Eskimiş ve yıpranmış tekerleri yavaşlıyor ve birkaç adım ilerimde duruyor. Eskisi kadar genç bir erkek olmadığımdan bu otobüse binmem gerek.  Kapının önünde pek de uzun sayılmayacak karışık bir kuyruk oluştu bile. Sıram geldiğinde arkamda duran yaşlı kadına öncelik veriyorum. Biraz tozlu ve eski koltuklardan cam kenarında olanına yerleşiyorum. Pek konforlu değil ama dert etmiyorum. Ne de olsa yol kısa sürecek. Birileri kımıldadıkça koltukların her birinden farklı bir toz bulutu kalkıyor. Nefes almak güçleşmişken şoför otobüsü ilerletiyor. Açık camlardan dolan rüzgâr yolun temiz havasını içeriye taşıyor. Yanımdaki kapalı camdan dışarı bakıyorum. Arkamda oturan gençler sınavlarından, aşklarından ve ailelerinden bahsediyorlar. Gencecik olmalarına rağmen dertten sırtları iki büklüm olmuş. Omuzlarında kendilerinden katbekat büyük yükler var. İçim sıkılıyor, dışarıyı izliyorum…

            Düşünüyorum… Bu gördüğüm insanların ne dertleri var? Yüzünü gördüğüm ve görmediğim kaç insanla aynı dertleri paylaşıyorum? Aynı kanı, soyu paylaştığımız insanları tanıyoruz da neden aynı derdi paylaştıklarımız bize bu denli uzak? Düşününce aynı aileden gelenler bile aynı derde sahip insanlar kadar iyi anlaşamaz. Derttaşlar birbirinin dilinden anlar, hayatlarının bir parçasını paylaşmış olurlar. Buna rağmen ne kadar yabancıyız bizi anlayacak insanlara. Tanımak isterdim her birini. Gözümü camdaki yansımamdan çekip yoldaki insanlara bakıyorum. Bir simitçi, tepsisini önündeki tahta bacaklara yaslamış etraftakilere sesleniyor. Yüzünde bir yorgunluk var ki buradan hissediliyor. Bu adam belki de bu soğuk havada evine birkaç kuruş götürebilmek için dışarıda. Ardından bir baba görüyorum. Elinden tuttuğu küçük kız çocuğu bir şeyler anlatıyor ama adamın ilgisi ondan yana değil belli ki. Çocuğu tuttuğu eliyle hızlıca çekiştirerek büyük adımlarla ilerliyor kaldırımda. Kaşları çatık ve gözleri kısık. Çocuğun üzerinde de kendi üzerinde de bu havaya uygun olmayan ince ceketler var. Belki de bu adam bu yüzden bu kadar kızgın. Bu standartlara sığmak zorunda kaldığı için kendisine kızıyordur belki. Kızı, kendisi gibi olmaması için okula götürüyordur diye düşünüyorum. Tabi bunca kötü senaryo bir yana belki sadece okula geç kalmışlardır. Acele ile evden çıkınca mont giymemişlerdir ve uyanamadığından kaşları çatıktır.

            Her durakta insanları net görme sürem de artıyor. Bu nedenle gözlerimi dört açmış etrafı inceliyorum. Çevredeki en az ilgi çekici insana bakıyorum ve tahminlerde bulunuyorum. Şu an ne düşünüyor? Hayatı boyunca neler yaşamıştır? Hepsini kafamda cevaplıyorum. Durakların birinde yan yana sıkışmış ve kol kola girmiş üç genç kız var. Hepsinin yanakları makyajlarından, burunları ise soğuktan kızarmış. Süslü kabanları ve uğraşılmış saçlarıyla cam vitrinlerde saklanan porselen bebeklere benziyorlar. Birbirlerine yaklaşıp bir şeyler konuşuyor, peşinden hemen bir kahkaha patlatıyorlardı. Onlara daha fazla bakmak yerine arkalarında oturan kadın dikkatimi çekiyor. Diğer kızlar kadar klasik bir güzelliği yok. Makyaj dahi yapmamış. Gözlerinin altından başlayıp burnunun üzerinde birleşen çilleri ve koyu kahve saçlarıyla çok güzel duruyor. Gözleri kızarmış. Muhtemelen soğuktandır ancak benim âdetim budur ki bir şeyler uyduracağım. Bu güzel kadın durakta olduğu gibi yalnız ve tek başına bırakılmış bence hayatta. Tıpkı benim gibi. Kendi kendine yetmeye çalışırken bazen yenik düşmüş. Şimdi de yalnızlığın verdiği hüzünle, başını yaslayacak bir omuz düşlerken gözleri dolmuştur.

            Otobüs ilerlerken bir berber dükkânı görüyorum. İçerisi yeni mobilyalarla döşenmiş. Bundan dolayı buranın yeni açıldığını varsayıyorum. Berber kapıya yaslanmış etrafa bakınıyor. İçeride maaşlarını almış olmanın verdiği mutlulukla sohbet eden iki yaşlı adam var. Berberin bakışlarından belli bu dükkânı borç harç içinde açmış. Dükkânın az ilerisinde yan yana yürüyen birkaç polis ilişiyor gözüme. Günde onlarca hikâye duyan polisleri görünce uyduruk hikâyelerime gülüyorum belli belirsiz. Onların bunca işi varken, dünya bu denli karışmışken benim yaptığıma bakın. Kimler neler çekiyor da ben burada camdan bakıp iç çekiyorum. Ben de durdum ve kendimi düşündüm. Büyük bir acım, kaybım yoktur benim. Ancak içimde biriken ufak acılarla ve yalnızlıklarla doluyum. Camdaki yansımama baktım. Bir iç çektim. Dert bu, hep var olacak. Kaç yaşında geleceği, ne zaman gideceği belli olamayan bir bela. Geldiğinde seni yiyip bitirene dek asla terk etmeyen bir veba. Ölümüne dek yanında olacağına ant içmiş gibi dayanıklı bir duruşu vardır her zaman. Dostlarından ve hatta annenden, çocuğundan bile daha sadıktır dert sana. Derdimi seveceğim. Ne de olsa ömrüm boyunca o hep yanımda olacak. Zaten ondan başka da kimsem yoktur benim. Neyse… İneceğim durağa geldim. Dertlerimi de yanıma alıp indikten sonra otobüs gözden kaybolana kadar hep beraber gidişini izledik.

TUĞBA ERGEN