EH İŞTE (Öykü) / Recep TURAN
Soğuk, çok soğuk. İnsanın yüzünü bıçak gibi kesen bir hava var. Burnumun ucunda hafif bir ıslaklık… Kulaklarım taze tandır ekmeği gibi yanıyor. Göz bebeklerimin üşüdüğünü de eklemek istiyorum. Sanırsam havanın soğuk olduğunu az da olsa hissettirdim!
Neyse asıl mesele bu değil. Gece gece canımı sıkan, Necla’nın attığı mesaj oldu. Kızdım. Hem de çok kızdım. Gerçi elimden bir şey gelmiyor. Ne yapayım bazı şeyler zorla olmuyor. Ben de isterdim her şey güzel olsun! İşte…
Yürümeye devam ediyorum. Yüzeyi taze donmuş su birikintilerine basınca çıkan sesler az da olsa huzur veriyor bana. Yürürken içi rüzgârla dolu, yalnız bir siyah poşet selamsız yanımdan geçiyor. Belli ki acelesi var, çok hızlı. Hava acayip soğuk. Keşke tek derdim soğukla mücadele olsaydı diyorum kendime. Değil mi? Keşke tek derdim havanın soğuk olması ya da bu gece yatacak sıcak bir yuvamın olmaması olsaydı. Emin olun hiç erinmeden bir evsize sırtımı dayar aynı kartonun üstünde sabahlardım ya da ısınmak için dip dibe girmiş masum sokak köpeklerinden biri olurdum bu gece.
Bazen evinin olması üşümene engel olmuyor, paranın olması ‘para’ etmiyor. Dostlarının olması yalnızlığına engel olmuyor kimi zaman. Bazen çok şeyin oluyor ama aradığın o mini minnacık huzur kırıntısından eser kalmıyor. Muhtemeldir bu gece, varlık denizinde yokluk nasibim oldu benim. Oysaki oltamın ucunda beklediğim bir tutam sevgi, bir gıdım huzur.
Dedim ya benimkisi dermansız bir dert işte. Sürekli sorguladım aslında kendimi. Benim bir eksiğim var mı? Ya da varsa noksanlığım, tam olarak ne yapabilirim diye ama nafile. Ne zaman bu konuyu düşünsem, her şeyden öte varlık arayışına geçiyorum ansızın. Sonra düşüncelerimin ardı arkası gelmiyor ve zihnim dünyanın maddi sınırında bitiyor. Anlamsızlaşıyorum bir anlığına. Kafayı yastığa koyup histerik duygularla hayal meyal uykulara dalıyorum.
Anlaşılan bu gece huzur yok bana. Sizi de çok sıkmak istemiyorum. Emin olun kimsenin düzeltebileceği bir konu değil. Yoksa söylemez miydim size Necla’nın attığı “Artık sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Ben seni hak etmiyorum ve sen daha iyilerine layıksın” mesajını.
Ne zaman başıma bir anlamsızlık musallat olsa sokaklar dostum olur, bense müdavimleri. Yürümeye devam ediyorum. Basınca üzerine çıkan, parke taşlarına inanılmaz bir bağla sarılmış kar tabakasının kat küt sesleriyle avunuyorum. Telefonum çalıyor. Arayan annem:
- Alo. Alo…
- Evet, söyle anne dinliyorum.
- Kuzum ne yapıyorsun?
- İyiyim anne.
- Neredesin?
- Dışarıdayım anne. Hayırdır?
- Bu soğukta, bu saatte?
- Söyle anne, ne oldu dinliyorum.
- Yok bir şey oğlum, seni çoook seviyorum. Onu diyecektim. Çok dolanma e mi. Eve geç.
RECEP TURAN