DENEMELER
DENEMELER
avatar
22 Mart, 2021
945 gösterim

BAHARA SORSAN / Ebru TOKA

Yeryüzü, diğer mevsimleri gibi baharını da göstermişti. Aşina olmuştuk yıl içinde gelişlerine ve gidişlerine. Dünya dönerken yolda karşılaştığı olayları bize yansıtarak, insan denen varlığın mevsimlerine de şahit olmuştu. İnsan her mevsimi içinde yaşar, yeryüzü gibi değildir. Ama orada ne yaşarsa dışına da o taşarmış. İşte bazıları da toprağın altında yüreğini unutmuştu tüm kışlar gibi. Baharlar vadeden kışların sahteliğine kanmış kabuklarını bir türlü terk edemiyordu. Bahar nedir kendisine kış olan birine, diye soran yolcuları olmuştu. Ve yine şöyle cevaplayanları da olmuştu: İçinin baharı ölmeden dışarıdaki baharlar solmazmış. Şimdi de kendine sorulmakta olanlara ve sorulmuşlara dönelim.

Senin baharının adı neydi peki?

Son zamanlarda tünelin ucundaki ışık diye bekler olduk eskiyi. Özlem ve umut saklı bir tünelin ucunu görmeyi hepimiz isteriz. Bunu da bahar gibi bir diriliş ve yenileniş ile özdeşleştiririz. Senin de kendini gömülü hissettiğin yerler var mı? Kabuklarının seni sıktığını fark edince oradan çıkmak seni ürkütüyor mu? Korkma! Doğru yerdesin; içeriden bir çaba ile çatlayan hiçbir tohumun gayreti göz ardı edilmez. Bahardan beklentin kadar çiçek açarsın. Umudun olduğu müddetçe açtığın dallara sözünü geçirirsin.

Bahardan tek bir dileğin olsaydı ne olurdu?

Arıya sorsan, binbir renkli çiçek cümbüşünün içine düşmeyi isterdi. Kelebeğe sorsan üç günlük ömrünün ona yettiğini anlamayanlara, kanatlarındaki kelebek etkisiyle hayatını müşahede ettirmek isterdi. Ya da baharı kendisinden öğrendiğimiz tohuma sormalı, rüşeymini (özünü) nasıl muhafaza edip, yeşertip filizlendirdiğini anlatmalı. Biz ise alışık olduğumuz baharları arıyoruz. Hani o çocukluğumuzdaki tonları her seferinde farklı olan, güneşin yakmadığı, suyun üşütmediği, çamurun kirletmediği günlerdeki kaygısızca yaşamanın filizlerine gönlümüz kayıyor. Derken açan çiçekleri hoyratça kopardık. Baharın her gelişini minnet altında bırakarak hak ettiğimizi düşündük ve sürdürdük pervasızlığımızı. Baharı sevmemize rağmen bugünlerde bahar havası bizi sevindirmiyor. Çünkü kıştan sonra gelmeyen baharı hak edilmemiş, hakkı yenmiş olarak görüyoruz. Gerçekten de bir gayret, emekten, zorluktan sonra gelmeyen her nimet böyle. Dibi delik fıçıya benziyor böyle baharlar; zamanla sen ondan, o senden bir şey anlamadan akıp gider. Çünkü verilene karşı tepkimiz hak edilenle aynı değil. Şimdi sen her şeye rağmen içindeki baharı filizlendir. Ona iyi ve kötü olma kabiliyeti verene diyecek hiçbir mazeretinin olmayacağı günü hep hatırında tut ki filizlenen fidanlarını yabani otlara boğdurmayasın, takva ve fücurun keskin çizgisinde yabani otlar ile fidanını karıştırmayasın.

Baharlar gördüm; çalınmış, ahı alınmış, terk edilmiş. Baharlar gördüm; yaraya merhem, yüreğe derman, göze ferman. Kışın ortasında gelen bahara da şahit oldu şu yeryüzü, mağrur olma.

Çalınmış

Baharı bahçeyi çalanlara sormalı, umutları yıkanlara, yan yatanlara, kimse görmeden bahçenin hasadını kaçıranlara…

Ahı alınmış!

Toprağında bir mazlumun bahçesi varsa Hz. Süleyman’a seslenen karıncaların sesine kulak ver, onların bile ahını alma, aksine arkandan şöyle desinler: “Nihayet karınca vadisine geldiklerinde bir karınca şöyle dedi: Ey karıncalar yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin.” Biz de farkına varmadan bir mazlumun çiçeğini koparmayacaktık. Lâkin ahı alınmamış gönül toprağımız bile kalmadı.

Terk edilmiş!

Geceleyin ansızın gelen bir haber ile arkanıza bile bakmadan şehri terk etmeniz gerekebilir. Tüm baharları orada yaşasan bile, Hz. Lut gibi başka baharlara hicret etmen gerekebilir.

Yaraya merhem!

Suyu bulmak için onca emeğin boşa gittiğini sanıp geri dönersin, belki de derdinin yanından bir zemzem fışkırıverir ya da el açıp da boş dönmediğin dualar olmuştur. Yine bir duaya kavuşmuş, yine bir peygambere benzemiştir yaraların. Kendini Zekeriya’nın yanı başında buluvermişsindir. Onun gibi olmaya devam et, gelecek olan baharları bekle.

Yüreğe derman!

Bir mağarada yoldaşına teselli oluvermişsindir. “La tahzen innallahe meane!” ikinize de yetecek olan bir cümleye sığınmışsınızdır bir mağaradan çok.

Göze ferman!

Esef çektiğin ne varsa uzaklardan bir koku gelir ve alır gider hüznünü. Bir gömleğe bakar gözlerinin açılması. Yakup gibi olursun yılların ardından ve tabi dökülen yapraklarımız da olmuş, yeşeren yapraklarımız da. Ama unutma; kendisine mucize olan biri, baharı da tıpkı bu müjde gibi soluklar. Güneşe gülümser, buluta selam verir, rüzgârla diyarlar gezer. Önce kendini soluklar, sonra sormaya devam eder.

Bahara sorsan; “eşele gönül toprağını, göm filizlenmesi gereken neyin varsa; yakarışlarını, dualarını” diye fısıldar. Sen de bahara kulak ver; ayazda bırakma, senden başkası bilmesin gömdüklerini. Toprağa tohumunu emanet eden çiftçi gibi ol, kök salıp salmadığını kontrol etmek için bakmadan, cemrenin düşmesini bekle. Anlaşılan o ki baharlar da değişir ve senin baktığın yere düşer tüm cemreler. Gömdüklerimiz mi bizi sevindirir, gördüklerimiz mi? Bunun cevabını aramaya kalkışma çünkü ne bu soru ne de cevabı buralara ait değil. Sen yalnızca şunu bil: Bir dirilişe muştu olurlar, toprağa giden ve gitmeyi bekleyenler, ya da bir kabuğa feda olurlar; kabuklaşanlar ve gidemeyenler.

Ebru TOKA