DENEMELER
DENEMELER
avatar
30 Nisan, 2022
702 gösterim

ŞİİR VE GELENEK ÜZERİNE KONUŞMALAR / MUHSİN İLYAS SUBAŞI

Şair dostum, Tayyib Atmaca, yayınlamakta olduğu Hece Taşları e-dergide, şiir ve gelenek üzerine ilk mülakatı benimle yapmıştı. Soruları bana ulaşınca severek cevap verdim. Çünkü edebiyatçıların iç dünyasını toplumun bilip öğrenmesi, eserlerine daha dikkatli bir şekilde bakmasını sağlayacaktır. Ben, bunun örneğini Ruşen Eşref Ünaydın’ın 1918 yılında basılan “Diyorlar ki” isimli kitabıyla keşfettim. Ruşen Eşref Ünaydın, 1917 ve 18 yıllarında edebiyatçılarla yaptığı mülakatları topladığı bu eseriyle Türk edebiyatına “edebi mülakat” tarzını kazandırdı. Ancak bu eserin üzerinden bir asrı aşkın bir zaman geçti. Bugüne kadar da bunun hep eksikliğini duydum. Zaman zaman edebiyatçılarımızla yapılan mülakatlar yayınlandı, kitaplaştırıldı da, ancak bunlar hep mevzii çalışmalardı. Hedefine yönelik ilk çalışmayı sanırım Tayyib Atmaca yapmış oldu. Belki bunun önemli bir eksiği yüz yüze konuşarak değil, soruların gönderilip cevapların alınmasıyla yapılan bir çalışma olmasındadır. Ancak, bunun da önemli bir faydası var; yüz yüze konuşurken bazen şair ya da yazarın kamuoyuyla paylaşması gereken önemli bir hususu atlama ihtimali vardır. Bakın bunun örneğini Ruşen Eşref’in eserinde de görürüz. Ömer Seyfettin’in mülakatını anlatırken şunları yazar:

Ömer Seyfettin; Genç ve çalışkan hikâyeciye de müracaat ettim. Evvela “Beni bu serinin içine katmayın.” diye özür diledi. Aradan bir müddet geçmişti. Bir gün oturduğum evi şereflendirdi. “Ben söyleyeceklerimi yazdım. Siz de bu yazar benim ahbabımdır; yüzünde, hareketlerinde, sözlerinde öyle dikkate çarpacak bir şey yoktur, dersiniz cancağızım.” dedi. Birkaç defa omuzlarımı okşadı. Kâğıtları bırakıp çıktı gitti. Kendisine teşekkürler ettim. Ömer Seyfettin Bey şunları yazmış:

Eski edebiyat; Daha ben çocukken evimizde birçok divanlar vardı. Onları okuya okuya edebiyata heves ettim. Fakat eski edebiyatın çeşnisini, zevkini tattığımı iddia edemem. Çünkü bunun için başka bir ilim, başka bir tahsil gerekir. Pek gençken gazeller falan da yazdım. Fakat bunlar saçma şeylerdi. O vakitten bu yana aklımda sadece Leyla İle Mecnun'lar kaldı. Demek ki aslında yalnız onları anlayabiliyormuşum. Bugün artık eski edebiyatımıza hiç taraftar kalmadığı için bu mevzu bahse bile değmez sanırım. Divan edebiyatı! İşte olsa olsa edebiyat tarihi için lüzumlu bir saha! Daha fazlasına aklım ermez. Şinasi'den sonraki edebiyata gelince: Namık Kemal Bey'i çok sevdim. “Evrek-ı Perişan”dan sahifeler ezberledim. Bana canlılık zevkini veren; beni iyiye, doğruya, güzele samimiyetle yönlendiren Namık Kemal'dir sanıyorum. Ne yalan söyleyeyim, Hamid'i pek o kadar anlayamıyorum. Ekrem Bey'e gelince, Nejat'ı için yazdığı şeylere hâlâ bayılırım. Bunlar ne kadar insana tesir eden şeylerdir.

Edebiyat-ı Cedide: “Fikret!.. İşte bana mükemmellik şevk ve isteği veren kimse! Lise sınıflarında iken hep Rübab'ı okuyordum. Halit Ziya, bizim ilk üstadımızdır. Ben, bir gece hiç uyumamış sabaha kadar Bir Ölünün Defteri'ni okumuştum. Yalnız onun skolastiktir. Yoksa tekniği öyle kuvvetlidir ki Avrupa'nın güneydoğusunda, mesela Romanya'da, Sırbistan'da, Bulgaristan'da, Yunanistan'da o kuvvette bir romancı yoktur. Buna emin olunuz. Eğer Tevfik Fikret'le onun arkadaşları tabii dili kavrayabilmiş olsaydılar, şüphesiz, bizim de edebi klasiklerimiz olurdu. Çünkü onlar modern edebiyatın tekniğini olduğu gibi anlamış ve kabul etmişlerdir.

Bana gelince; ortaya esaslı bir eser koymadan sanatkârlık hülyasına kapılmam bile! Edebiyatımızın hedefi: Çok laf, az eserdir. Ben şimdilik hedefi ve bu anlayışı bozmaya çalışıyorum. Ağustos böceği gibi, öterek yan gelmektense, karınca gibi çalışmak daha iyi değil mi? Şimdiye kadar öttüğümüz elverdi; biraz da iş yapalım ki çorak edebiyatımız şenlensin, değil mi? Siz de bu fikirdesiniz sanıyordum.”

Ömer Seyfettin’in iç dünyasını keşfetmenin kapısını aralayan bu kısa mülakat aslında çok şeyleri ifade ediyor olmalıdır. En azından ben öyle anlıyorum. Bu kitabı, yeni harflerle yeniden basımında, çıktığı ilk yıllarda aldığım zaman baştan sona o dönemin şair ve yazarlarının iç dünyasına girmeyi başardım. Bir edebiyat adamının nasıl davranması gerektiğini, düşüncelerini ilmek ilmek dokurken nereden nasıl faydalanması icap ettiğini bu kitapla öğrendim. Bugün, üzerinden bir asrı aşan bir zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ basılan ve okunan bir kitap olmasının sırrı da bundandır.

Şimdi tekrar dönelim Tayyib Atmaca’nın “Şiir ve Gelenek Üzerine Konuşmalar” isimli kitabına: 28 Şair ve Yazar’ın görüşlerine başvurulan kitap oldukça hacimli ve nitelikli baskıyla elimize ulaştı. Ay Yayınları’nın bu eserle edebiyatımıza yaptığı katkı oldukça önemlidir.

Kitapta akademisyen şair ve yazarların yer alması güzel ve farklı bir çalışma. Bu tür düşünce adamları edebiyatın artısını ve eksisini düşünüp değerlendirirler. Bu açıdan oldukça faydalı buluyorum. Şairlere gelince; bana göre olması gereken çok daha fazla isim vardı. Mesela Sezai Karakoç’la görüşülmeliydi. Yavuz Bülent Bakiler göz ardı edilmemeliydi. Erdem Bayazıt’tan da ölümünden önce bir metin alınabilirdi. Metin Önal Mengüşoğlu, Abdurrahim Karakoç ve Bahattin Karakoç bu kitabın içinde yer almalıydı. Belki bunların bazıları gelenek çizgisinin dışında düşünülebilir, geleneğe yaslanarak yazmasalar da en azından bu konudaki görüşleri burada paylaşılmalıydı.

Aslında kitapta yalnızca “Şiir ve Gelenek” çizgisine değinilmekle kalmamış, edebiyat kültürü içerisinde bütünüyle şiirimizin dünü, bugünü ve geleceği ele alınıp irdelenmiştir. Bu bakımdan kitabın adında bu yönde bir düzenleme olması daha isabetli olurdu sanırım.

Sonuç itibariyle, bu tür bir eserde sözünü ettiğimiz eksiklikler giderilmiş olsa da, yine bazı noktalarda beklentilerden söz edilebilir. Bu bakımdan bu eser mevcut haliyle önemli bir çalışmadır. Umarız edebiyat kamuoyuna yansır ve bundan, özellikle edebiyata ilgi duyan genç kuşak gereken dersi alır. Bugün edebiyatı tanımadan edebiyatçı olmaya kalkan yığınla insan vardır. Edebiyat, özelinde şiir ne kadar kabiliyet işi olsa da, kültürel malzemeyle beslenemezse bir yere varılamıyor. Gelenek bu yönde önemli bir kapıdır. Çünkü gelenekte bizim bin yıllık şiir birikimimizin derin izleri vardır. Genç şairler bunları tanımadan yazdıkça tekrara düşmekten kurtulamazlar. Bu kitap; böyle bir tehlikeyi önlemede önemli bir uyarıcı ve yol gösterici rehber niteliği taşır diye düşünüyor ve Tayyib Atmaca’yı ve yaşadığımız sıkıntılı bir dönemde bu eseri neşreden yayın kuruluşunu da kutlamak istiyorum. Eser, anadoluayyayinlari@gmail.com adresinden temin edilebilir.

MUHSİN İLYAS SUBAŞI