DİVAN KÖŞESİ / Akif NECİPOĞLU
Genç nesillere tarihimiz ve kültürümüzün müstesna edebi şahsiyetlerini tanıtmanın, en azından aşina kılmanın edebiyat dünyası için bir sorumluluk olduğu düşüncesiyle her sayıda bir şaire ve eserine yer vermeyi düşünmekteyiz. Bu sayımızda Fuzuli divanından bir eserle başlıyoruz.
Fuzûlî, Divan edebiyatının, az sözle çok derin manalar anlatma, açıklandıkça derinliği artma ve âdeta okuyucuyu karşı konulmaz bir hayranlığa sevk etme özelliğini en mükemmel şekilde yansıtan en kudretli ve yetkin temsilcilerinin başında gelmektedir. Sizleri Fuzuli üstadın şiiriyle baş başa bırakıyoruz:
Menüm kim bir leb-i handan içün giryanlığum vardur
Perişan turralar devrinde ser-gerdanlığum vardur
Leb-i handan: gülen, tebessüm eden dudaklar
Giryân: ağlayan
Perişan turralar: alna dökülen dağılmış saçlar
Sergerdan: başı dönmüş, hayran, şaşkın
Benim ki tebessüm eden bir dudak için ağlamalarım vardır.
Alna dökülen perişan saçlar zamanında başı dönmüşlüğüm, şaşkınlığım vardır.
Şair; ilk mısrada sevgilinin dudaklarının tebessüm etmesiyle aldığı halin kendisi üzerindeki tesirini anlatıyor, bu durum için ağladığı zamanların olduğunu anlatıyor. Tebessüm eden dudak goncadır. Gonca ise ilkbahar mevsiminde açılır. Bu mısra ikinci mısra ile birlikte düşünüldüğünde şairin, sevgilinin dudaklarının gülümsemesi için ağladığı şeklinde de yorumlanabilir.
İkinci mısra da iki yoruma açık gözüküyor: Akla gelen ilk mana, sevgilinin alnına dökülen dağılmış saçlarının şairi şaşkınlıktan kaynaklanan bir hayranlığa sürüklemesi, başını döndürmesidir. İkinci mana olarak; sevgilinin dağınık saçlarıyla temsil edilen perişan halinin şairin ruh halini olumsuz etkilediği, onu başıboş, şaşkın eylediği şeklinde anlaşılabilir lâkin ilk mana daha makul ve kuvvetle muhtemel gözüküyor.
Yaşum taht-ı revandur tac-ı zerrin şu 'le-i ahum
Görün kim devlet-i ışk ile ne sultanlığum vardur
Taht-ı revân: saltanat makamı, koltuğu
Tac-ı zerrin: altından yapılmış taç
Şu’le-i âh: âh edişten kaynaklanan alev, âh ateşi.
Devlet-i ışk: aşk devleti
Gözümden akan yaşlar yürüyen hükümdarlık koltuğudur, ahımın alevi altından yapılmış taçtır.
Görün ki, sahip olduğum aşk devletiyle ne sultanlığım vardır.
İlk beyitle birlikte düşünüldüğünde; şairin bu ikinci beyitin ilk mısrasında, sevgili nedeniyle akıttığı gözyaşlarının kendisini yüksek bir makama, saltanat koltuğuna ulaştıran bir vasıta, yine onun için ettiği feryatların da bu saltanatın sembolü olarak başına konulmuş altından bir taç olduğunu veciz bir ifade ile anlattığı görülüyor. İkinci mısrada da şair, okuyucuyu böylesi bir aşk devletinin kendisini nasıl sultanlık makamına eriştirdiğini görmeye davet ediyor.
Yumulmaz eşk tuğyanında mutlak çeşm-i hun-barum
Hayâl-i sûret-i cânâna hoş hayranlığum vardur
Eşk tuğyanı: taşmış, sel haline gelmiş aşk
Çeşm-i hûn-bar: kan akıtan, taşıyan göz
Hayâl-i sûret-i cânân: sevgilinin yüzünün hayali
Gözyaşım seller gibi coştuğunda kan akıtan gözlerim kısılmaz
Sevgilinin suretinin hayaline hoş hayranlığım vardır
Şair, üçüncü beyitin ilk mısrasında; baştan beri anlattığı aşk halinden dolayı gözlerinden kanlar akıttığını ve uyuyamaz hale geldiğini anlatırken, ikinci mısrada sevgilinin suretine karşı duyduğu hayranlığı ifade ediyor. Şair şaşkınlık (hayret) makamındadır. Bu halden dolayı akan gözyaşları sebebiyle gözleri devamlı açıktır, kısılmaz. Sevgilinin hayalini hayran bir halde seyreder.
Sirişküm gör meni ey ebr özünden kem hayâl etme
Hevâ-yi ışk ile min sence eşk-efşânlığum vardur
Sirişk: gözyaşı
Ebr: bulut
Kem: eksik, kötü
Hevâ-yi ışk: aşka olan düşkünlük
Min sence: bin kat
Eşk efşanlık: aşk saçma
Ey bulut gözyaşımı gör, beni kendinden daha kötü hayal etme
Aşk rüzgârıyla senden bin kat daha gözyaşı saçmışlığım vardır
Rüzgâr ki bulutları gezdirir, dolaştırır. Sevdanın rüzgârı da şairi tıpkı bunun gibi şaire gözyaşı döktürür. Bu beyit çok derin ve veciz bir mana içeriyor. Şair ilk mısrada buluta seslenip kendisini bulutla kıyaslıyor ve âdeta ona meydan okuyor; ey bulut, senin yağmurun var fakat akıttığım gözyaşlarımı gör ve beni kendinden eksik zannetme, en az sendeki yüklü yağmurlar kadar benim de gözlerimde yüklü gözyaşlarım var diyor. İkinci mısrada da, kendisinin aşka olan düşkünlüğü sebebiyle bulutlardan bin kat daha fazla aşk saçtığını ifade ederek bulutla olan kıyasına devam ediyor.
Fuzûlî câm-ı mey terkin kılup zühd ile takvîden
Kamu dânâya rûşendür bu kim nâdanlığum vardur
Câm-ı mey: mey kâsesi
Terkin kılmak: silmek, çizmek
Kamu dânâ: cümle bilgililer
Rûşen: aydınlık, aşikâr, açık
Nâdân: cahil, had bilmez
Fuzûlî zühd ve takva nedeniyle bade dolu bardağı bir kenara bıraktı
Cümle bilenlere aydınlıktır ki bu hususta benim cahilliğim vardır
Şairin isminin yer aldığı bu Taç Beyit’in ilk mısrası yine iki manaya açık görünüyor; akla gelen ilk mana; şairin zühd ve takvaya bürünerek mey kâsesi ile temsil edilen nefsin hoşuna giden şeyleri terk etmesi gerektiğine işaret etmesidir. İkinci mana olarak, içi zühd ve takva içeceği ile dolu bir kâse oluşturma düşüncesi de akla gelmekte lâkin terkin kelimesinin yukarıda belirtilen anlamına göre ilk mana daha kuvvetli ve makul gözüküyor.
Akif NECİPOĞLU