DENEMELER
DENEMELER
avatar
22 Mart, 2021
775 gösterim

DİVAN KÖŞESİ / Akif NECİPOĞLU

Genç nesillere tarihimiz ve kültürümüzün müstesna edebi şahsiyetlerini tanıtmanın, en azından aşina kılmanın edebiyat dünyası için bir sorumluluk olduğu düşüncesiyle her sayıda bir şaire ve eserine yer vermeyi düşünmekteyiz. Bu sayımızda Fuzuli divanından bir eserle başlıyoruz.

Fuzûlî, Divan edebiyatının, az sözle çok derin manalar anlatma, açıklandıkça derinliği artma ve âdeta okuyucuyu karşı konulmaz bir hayranlığa sevk etme özelliğini en mükemmel şekilde yansıtan en kudretli ve yetkin temsilcilerinin başında gelmektedir. Sizleri Fuzuli üstadın şiiriyle baş başa bırakıyoruz:

Menüm kim bir leb-i handan içün giryanlığum vardur

Perişan turralar devrinde ser-gerdanlığum vardur

Leb-i handan: gülen, tebessüm eden dudaklar

Giryân: ağlayan

Perişan turralar: alna dökülen dağılmış saçlar

Sergerdan: başı dönmüş, hayran, şaşkın

Benim ki tebessüm eden bir dudak için ağlamalarım vardır.

Alna dökülen perişan saçlar zamanında başı dönmüşlüğüm, şaşkınlığım vardır.

Şair; ilk mısrada sevgilinin dudaklarının tebessüm etmesiyle aldığı halin kendisi üzerindeki tesirini anlatıyor, bu durum için ağladığı zamanların olduğunu anlatıyor. Tebessüm eden dudak goncadır. Gonca ise ilkbahar mevsiminde açılır. Bu mısra ikinci mısra ile birlikte düşünüldüğünde şairin, sevgilinin dudaklarının gülümsemesi için ağladığı şeklinde de yorumlanabilir.

İkinci mısra da iki yoruma açık gözüküyor: Akla gelen ilk mana, sevgilinin alnına dökülen dağılmış saçlarının şairi şaşkınlıktan kaynaklanan bir hayranlığa sürüklemesi, başını döndürmesidir. İkinci mana olarak; sevgilinin dağınık saçlarıyla temsil edilen perişan halinin şairin ruh halini olumsuz etkilediği, onu başıboş, şaşkın eylediği şeklinde anlaşılabilir lâkin ilk mana daha makul ve kuvvetle muhtemel gözüküyor.

Yaşum taht-ı revandur tac-ı zerrin şu 'le-i ahum

Görün kim devlet-i ışk ile ne sultanlığum vardur

Taht-ı revân: saltanat makamı, koltuğu

Tac-ı zerrin: altından yapılmış taç

Şu’le-i âh: âh edişten kaynaklanan alev, âh ateşi.

Devlet-i ışk: aşk devleti

Gözümden akan yaşlar yürüyen hükümdarlık koltuğudur, ahımın alevi altından yapılmış taçtır.

Görün ki, sahip olduğum aşk devletiyle ne sultanlığım vardır.

İlk beyitle birlikte düşünüldüğünde; şairin bu ikinci beyitin ilk mısrasında, sevgili nedeniyle akıttığı gözyaşlarının kendisini yüksek bir makama, saltanat koltuğuna ulaştıran bir vasıta, yine onun için ettiği feryatların da bu saltanatın sembolü olarak başına konulmuş altından bir taç olduğunu veciz bir ifade ile anlattığı görülüyor. İkinci mısrada da şair, okuyucuyu böylesi bir aşk devletinin kendisini nasıl sultanlık makamına eriştirdiğini görmeye davet ediyor.

Yumulmaz eşk tuğyanında mutlak çeşm-i hun-barum

Hayâl-i sûret-i cânâna hoş hayranlığum vardur

Eşk tuğyanı: taşmış, sel haline gelmiş aşk

Çeşm-i hûn-bar: kan akıtan, taşıyan göz

Hayâl-i sûret-i cânân: sevgilinin yüzünün hayali

Gözyaşım seller gibi coştuğunda kan akıtan gözlerim kısılmaz

Sevgilinin suretinin hayaline hoş hayranlığım vardır

Şair, üçüncü beyitin ilk mısrasında; baştan beri anlattığı aşk halinden dolayı gözlerinden kanlar akıttığını ve uyuyamaz hale geldiğini anlatırken, ikinci mısrada sevgilinin suretine karşı duyduğu hayranlığı ifade ediyor. Şair şaşkınlık (hayret) makamındadır. Bu halden dolayı akan gözyaşları sebebiyle gözleri devamlı açıktır, kısılmaz. Sevgilinin hayalini hayran bir halde seyreder.

Sirişküm gör meni ey ebr özünden kem hayâl etme

Hevâ-yi ışk ile min sence eşk-efşânlığum vardur

Sirişk: gözyaşı

Ebr: bulut

Kem: eksik, kötü

Hevâ-yi ışk: aşka olan düşkünlük

Min sence: bin kat

Eşk efşanlık: aşk saçma

Ey bulut gözyaşımı gör, beni kendinden daha kötü hayal etme

Aşk rüzgârıyla senden bin kat daha gözyaşı saçmışlığım vardır

Rüzgâr ki bulutları gezdirir, dolaştırır. Sevdanın rüzgârı da şairi tıpkı bunun gibi şaire gözyaşı döktürür. Bu beyit çok derin ve veciz bir mana içeriyor. Şair ilk mısrada buluta seslenip kendisini bulutla kıyaslıyor ve âdeta ona meydan okuyor; ey bulut, senin yağmurun var fakat akıttığım gözyaşlarımı gör ve beni kendinden eksik zannetme, en az sendeki yüklü yağmurlar kadar benim de gözlerimde yüklü gözyaşlarım var diyor. İkinci mısrada da, kendisinin aşka olan düşkünlüğü sebebiyle bulutlardan bin kat daha fazla aşk saçtığını ifade ederek bulutla olan kıyasına devam ediyor.

Fuzûlî câm-ı mey terkin kılup zühd ile takvîden

Kamu dânâya rûşendür bu kim nâdanlığum vardur

Câm-ı mey: mey kâsesi

Terkin kılmak:  silmek, çizmek

Kamu dânâ: cümle bilgililer

Rûşen: aydınlık, aşikâr, açık

Nâdân: cahil, had bilmez

Fuzûlî zühd ve takva nedeniyle bade dolu bardağı bir kenara bıraktı

Cümle bilenlere aydınlıktır ki bu hususta benim cahilliğim vardır

Şairin isminin yer aldığı bu Taç Beyit’in ilk mısrası yine iki manaya açık görünüyor; akla gelen ilk mana; şairin zühd ve takvaya bürünerek mey kâsesi ile temsil edilen nefsin hoşuna giden şeyleri terk etmesi gerektiğine işaret etmesidir. İkinci mana olarak, içi zühd ve takva içeceği ile dolu bir kâse oluşturma düşüncesi de akla gelmekte lâkin terkin kelimesinin yukarıda belirtilen anlamına göre ilk mana daha kuvvetli ve makul gözüküyor.

Akif NECİPOĞLU