DENEMELER
DENEMELER
avatar
20 Şubat, 2022
619 gösterim

GÖLGESİNE RAZI BİR FESLEĞEN / MUSTAFA ERHAN AK

       

“Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz ailenin

 ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.”

Tolstoy

 

90’lı yıllar…

O yıllarda ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdiren göçebe bir şair…

Ve hayatının boy aynası bir kitap…

“Bu kitapta yer alan şahıs ve mekânların gerçekle alakaları tamdır. Kahramanları hep yanlış ata oynayanlardır: Kediler, kadınlar, muhabbet kuşları, gözyaşları… Hepsi sahiden vardır ve bir dönem yaşamışlardır. Şiirden haz etmeyenler, Grapon Kağıtları’nı yılbaşı ve diğer ehemmiyetli günlerde evi süslemek için kullanabilirler ya da bir ruh çağırma seansında,  inatçı ruhlara seslenen uyduruk şarkılar olarak mırıldanabilirler.”  İlk kitabının arka kapağında bu ilginç notu düşerek çıkar okur karşısına Didem Madak. İlginçtir ki okuru bu eserle buluşturan ise çocukken uzak ülkeler düşlediği ve ruhunda koca gemileri birlikte yüzdürdüğü kendisinden altı yaş küçük kardeşi Işıl Madak’tan başkası değildir.

Işıl. Uzun siyah saçlı kız

Bu rutubetli mektup selamlarla doludur.

Hüznümü assam kururdu ütü masasına.

Ama çoraplarım kurumayacak sabaha.

Hem bilirsin,

Yağmur kadar İzmirliyimdir.

Plastik gardırobumun karnı deşilmiş.

Sanki kanat çırpmaya hazır bir martı.

İşe yine geç kalacağım.

Kızarsa, müdüre bir parça gevrek atarım.

İzmir' de simite gevrek derler,

Gevrek apayrı bir şeydir bizim burda.

Böyle mavi,

Böyle yeşil, böyle sarı değil.

Kara, kapkara büyü.

Ben de bundan sonra artık,

İnadına

Susamlı ve yoksul şiirler yazacağım.

Şiirlerinde siyah uzun saçlı kız olarak nitelediği ve çocukluğunun mutlu günlerini temsil eden Işıl Madak, şiir yarışmasına katılma hevesinde olmayan ablasını ikna etmeyi başaramayınca çareyi ablasından gizli hazırladığı dosyayı  -Grapon Kağıtları’nı- şiir yarışmasına göndermekte bulur ve şairden habersiz olarak yarışmaya gönderilen bu eser ödüle layık görülür. Aldığı ödülle edebiyat dünyasında artık başarısı tescillenmiş olan şairin serüveni daha sonraki yıllarda  Ah’lar Ağacı ve nihayetinde Pulbiber Mahallesi ile devam eder. Tâ ki kırk bir yaşında annesinin yazgısını paylaşana kadar.

Ama yazgısını yaldızlı çokomel kâğıtları gibi,

Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.

Yıllarca biriktirdim rengârenk çokomel kâğıtlarını kitap aralarında.

Âşık olduğumda, çikolata kokardı kırmızı yazgım.

Hayatıma hayat diyemem artık.

Sarı yazgım her sonbahar onu biraz daha fazla, ömür yaptı.

Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık

Didem Madak, otuz sekiz yaşında kanserden kaybettiği ve acısını bir ömür boyu yüreğinde taşıdığı annesi gibi kansere yakalanır ve bu hastalığın pençesinden kurtulamayarak  ne yazık ki aramızdan ayrılır. Didem Madak’ın şair olmasındaki en önemli etken, annesi Füsun Hanım’dır. Bir gün kardeşi Işıl ile teyzesinin evindeyken annesinden geriye bir şey kalmadığından konu açılınca teyzesi, onlara annesinden kalma el yazması bir şiir defteri ve annesine ait Varlık Dergisi koleksiyonu verir ve o günden sonra şiirler yazmaya başlar Madak herhangi bir şairlik iddiasında bulunmadan.

Ölen her kadın için şiir yazdım.

Onları Muc’a evin karşılığında verdim,

Çok ucuza.

Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!

Kısa metrajlı bir filmi andıran yaşamında incinmenin, hayal kırıklıklarının, hüznün ve yalnızlığın doktorasını yapmış biri olan Didem Madak için en zor olan şey, annesinin yokluğuna alışmaktır şüphesiz.

Sevgili Anneciğim,

Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda

Kocaman bir dağ lalesi gibi

Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.

Şimdi mucizevi bir yerdeyim

Muc'ın ucuz evinde

Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem

Duvarlara hep senin resmini çiziyor

di'li geçmi zamanda birçok resim,

Hep gülümsüyorsun

Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi

Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında

Durmadan soluyormuş gibi,

Annesinin yokluğunda darmadağın olan, gövdesini çiçekli perdelerin ardında saklayan Madak,  kendisini yıllardır bulutlarda gizlenmiş illegal bir yağmur gibi hisseder annesinin yokluğunda. Geride kalan yalnızca hatıralar vardır gittikçe anlamsızlaşan, hatırlamaktan mutlu olunmayan.

Hatırlar mısın?

Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü'nü

O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü.

Vişne bahçeleriyle dolu,

Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.

Bazen ölmek istiyorum

Beni yeniden doğurman için

İri, ekşi bir vişne tanesi gibi.

Yaşamasını çok arzuladığı ve yaşasaydı hayatının ortasına güller yığan bir adam olmasını istediği babasının ikinci evliliğini yapması, Madak için yıkımların en büyüğü olur.

Babam…

Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.

Kader neydi sanki o zaman,

Masada açık unutulmuş

Turuncu kulaklı bir makastan başka…

Annesinin yokluğuna alışamamışken bir de üvey annenin varlığı, baba kız arasına aşılmaz duvarlar örer. O zamanlar henüz on sekiz yaşında bir üniversite birinci sınıf öğrencisi olan Madak, çareyi gizlice evlenip evden uzaklaşmakta bulur.

Ardımda kırık bir ayna

Üvey anneleri hayatımın.

Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu ...

Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı.

Hüzün neydi sanki o zaman

Artık kullanılmayan dikiş makinesi annemden kalma.

Ölüm neydi sanki o zaman

Bir önseziden başka.

Evden kaçabilirsin çocuk, ama kaderden asla!

Genç yaşta yaptığı hatalı evlilik sonrası oldukça zor dönemler geçiren Madak, boşandıktan sonra maddi zorluklar içerisinde kalır. Bu dönemde rutubetli bir bodrum katına yerleşen şair; geçimini tezgâhtarlık, anketörlük, sekreterlik gibi çeşitli işlerle sağlar. Onun bodrum katındaki zorlu yaşantısının önemli bir yanı da vardır. O da bodrum katlarının rutubete dayanıldığı sürece şiir yazılacak en ideal yerler olduğudur.

Yıllardır kendini bulutlarda saklayan

İllegal bir yağmurum.

Bir yağsam pahalıya mal olacağım.

Ben bir bodrum kat kızıyım bayım

Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum

Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum

İlerleyen zamanlarda hayatının istediği gibi gitmediğini, hayatından memnun olmadığını kardeşi Işıl ile paylaşan Madak, üç yıl boyunca kimseyle görüşmez.

Ben acılarımın başını

Evcimen telaşlarla okşadım bayım.

Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.

İnsan kaybolmayı ister mi?

Ben işte istedim bayım.

Yaşadığı bodrum katında tasavvufla ilgilenen Madak, Kur’an-ı Kerim’in yanında çeşitli dini kitaplar okumaya başlar ve konuşacak bir kimsesi kalmadığı için Allah’a sığınır. Bu zamanlar şairin kadın kimliğinden uzaklaşarak örtündüğü, manevi bir atmosferi soluduğu yıllardır.

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Alt katında uyumayı bir ranzanın

Üst katında çocukluğum...

Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden

Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.

Aşk diyorsunuz,

Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

Grapon Kağıtları adlı eserinin ödül almasından sonra hayatında belirgin bir değişim yaşayan Didem Madak, kadın kimliğine geri döner ve bir süre sonra da evlenir. Evlendikten üç yıl sonra bir kızı dünyaya gelince, kızına o çok sevdiği annesinin –Füsun Hanım’ın- adını verir. Yeşerecek bir dalı olmuştur artık Madak’ın ama günden güne kendisi solmaktadır bu sefer. Seneler evvel hiç beklemediği bir anda kendisini terk etmek zorunda kalan Füsun’u bu sefer o yalnız bırakır. Kızının doğumuyla şiir yazmayı bırakan Didem Madak, ölmeden önce kızına hitaben yazdığı ve yakın bir arkadaşına e-posta olarak gönderdiği notta şöyle yazar:

Canım Kızım,

Cehaletimden şair oldum… Annesizlikten.

Sen sakın şair olma!

 

FAYDALANILAN  KAYNAKLAR

Madak, Didem, Grapon Kağıtları, Metis Yayınları, 8. Basım, İstanbul 2014.

Madak, Didem, Ah'lar Ağacı, Metis Yayınları, 9. Basım, İstanbul 2015.

Madak, Didem, Pulbiber Mahallesi, 6.Basım, İstanbul 2014.

https://www.ensonhaber.com/biyografi/yazar/didem-madak-kimdir

https://www.izdiham.com/didem-madak-roportaji-internette-sadece-izdihamda/

https://kalemkahveklavye.com/2001den-bir-didem-madak-soylesisi-obur/

https://www.edebiyathaber.net/didem-madakla-soylesi/