DENEMELER
DENEMELER
avatar
09 Temmuz, 2021
791 gösterim

GÖNÜLLER YAPMAYA GELDİM / Kemal ÖZAYDIN

Kulağa hoş gelen sesler vardır. Duyunca rahatlarız. Bedenimiz rahatlar ruhumuz rahatlar gönlümüz kalbimiz bu rahatlığı hisseder. Keza dostlarımızdan, arkadaşlarımızdan ismini duyunca rahatladığımız, resmini görünce, kendisiyle buluşunca neşelendiğimiz insanların varlığı bir gerçektir.

Bu rahatlama ki aslında istisnasız bütün insanların topyekûn insanlığın aradığı bir huzur zeminidir.  Netice olarak dünyadaki hayat serencamını düşününce insana kalan da aslında bu rahatlıktır.

Hadiste buyruluyor ki: “Allahü Teâlâ’dan afiyet isteyin zira Allah, kulunun en çok afiyet istemesini sever.” Ne güzel, ne hoş bir latife!

“Allah ağzımızın tadını bozmasın.” aslında afiyetin Anadolu halk kültürüne yansımasıdır. Çünkü bütün bu rahatlık, afiyet, huzur, sekine önce fert fert insanlarda gerçekleşir, böylece huzurlu toplum oluşur.

Milletleri bütünleştiren temel taşları, uzun yaşamasını sağlayan kökler, medeniyeti oluşturan unsurlar bellidir. Topluma kimlik kazandıran unsurlar o toplumun kültürü, sanatı, edebiyatıdır kuşkusuz.

Toplumu da insanı da değerler yaşatır. Bu cümleden olmak üzere “Bir başarılar insanı değil değerler insanı olmak gerekir.” denilmiştir.

Bu özellikleri ve bu değerleri toplum; gerek organize devlet olarak gerekse sivil toplum olarak korumalıdır. Kültürümüzün kuşaktan kuşağa geçmesi, aktarılması, anlatılması olmazsa olmazımızdır.

İşte bu cümleden olmak üzere yedi yüz yıldır kuşaktan kuşağa dilden dile, gönülden gönüle aktarılan nağmeleri ile Yunus’umuz da ismi ile kulağa hoş gelen gönle rahatlık veren isimler cümlesindendir.

Yunus Emre’nin doğduğu yaşadığı yerler hakkında çok fazla bilgi de bulunamamış. Mevcut bilgilere ulaşmak ta zor değil. Güzel tarafı, onu mana yönünden, anlattığı güzellikler açısından yorumlamaya çalışmak, belki klasik bir cümle olacak ama bugün her zamankinden daha fazla bütün insanlığın ihtiyacı olan manevi zenginliklere ulaşmanın yollarını aramaktır.

Biz de kalemimiz döndüğü kadarını hasbelkader söylemeye çalışıyoruz. İsteyenler, talebi olanlar her yazıdan bir cümle de olsa istifade etme yolunu bulurlar. Gönül talep edici olursa aydınlık kendini gösterir. “Talebena vecedena” kelamı kibarında olduğu gibi. Kaderin gayrete âşık olması gibi. Amellerin niyete bağlı olması kabilinden.

Dedik ya Yunus’tan asıl ihtiyacımız olanları öğrenelim, almaya çalışalım, bulmak için gayret edelim.

Gerek yazı yazan gerek manzum söyleyen bütün fikir adamları istemeseler de yaşadıkları zaman diliminden, yönetimlerin tutumlarından, savaş gibi olağanüstü durumlardan etkilenmişlerdir.

13. yüzyılda başlayıp 14. yüzyıla kadar devam eden Moğol istilası özellikle Anadolu’ya bu coğrafyada kurulu devletlere ve birikime büyük zararlar vermiş, ciddi tahribat yapmıştır. Yunus’un yaşadığı zaman dilimi de bu çağa denk gelmektedir.

Göze çarpan özelliklerini sayacak olursak; Yunus, şiirlerinde geniş bir toplum kesimine hitap ediyor. Çok yönlü bir güzellik var onda. Tekdüze, monoton bir çizgi değil, yelpazesi geniş.

Sultanı eleştirdiği şiirler de var. Kendisi Tapduk’un kapısında durmasına rağmen hocaları, şeyhleri eleştirdiği şiirleri de var. Kitabın ortasından konuşuyor. Hatır gönül için değil. Eğriye eğri, doğruya doğru deme yolunda.

Rind meşrep, cana yakın. Bizce onu kalıcı kılan da bu. Gönüllerde yer etmesine neden olan da bu.

Dedik ya ondan ihtiyacımızı alalım. Merhem gibi yaralara sürelim. Bugün yaşadığımız zaman diliminde yararlanmayı bilelim.

Okumaktan murat ne

Kişi hakkı bilmektir

Çün okudun bilmezsin

Ha bir kuru emektir.

Ne güzel formüller veriyor, hem formülü veriyor hem kullanma kılavuzunu anlatıyor. Dört kitabı bir elife sığdırıyor. İlmi anlatıyor, okumayı tarif ediyor, ibadetlerin özünü söylüyor. Gönül yapamazsan gönülleri onarma diye bir çaban yoksa abdestte yaptığın el yüz yıkama işini herkesin yapabildiğini söylüyor. Hatta bu yaklaşımlarını anlamayanlar bir dönem şiirlerini yasaklıyorlar.

Yunus emre der hoca

İstersen var bin hacca

Hepisinden iyice

Bir gönüle girmektir.

Yunus Emre, Bizim Yunus hani “yerli ve milli” diye bir tanımdan bahsediyoruz ya işte tam da o tanıma uyan bir tatlı insanoğlu, gönlümüze arkadaş, yolumuza yoldaş, sırrımıza haldaş bir derviştir.

Yunus Emre öncelikle Anadolu’dur, bizdendir, anlatımı, yaşayışı ile ham değildir, ham sofu da değildir.  O sever, sevdirir, sevilir, anlatılır. En önemlisi iz bırakır, yaşar, süreklidir.

Tasavvuf düşüncesini geniş toplum kesimlerinin anlayabileceği kavrayabileceği bir tarzda anlatması Yunus’ta öne çıkan bir diğer özellik ve güzelliktir. Çünkü dili sadedir, rahatlıkla anlaşılır, günlük kullanılan temiz bir Türkçedir.

Dünya hayatının geçiciliğini sürekli anlatmış, öyle de yaşamış onun için de eserleri, sözleri kalıcı olmuştur. Ne güzel bir metot, ne güzel bir hayat şeklidir bu.

Her kesime hitap eder dedik ya İslam’la müşerref olmayanlar onu hümanist olarak anlatmaya göstermeye çalışmışlar, şiirleri halk dilinde terennüm edilmiş, sanat müziği olarak bestelenmiş hatta pop, rock gibi günümüz modalarına da uyarlanmıştır.

Okuyan herkes onda kendinden bir şey bulur hülasa.

Devlet, millet, aile, okul el ele vererek Yunus’un öğretisi öncelikle çocuklardan başlanmak üzere toplumun bütün kesimlerine anlatılmalıdır. Eğer bize özgü bir düşünce kalıbı oluşturmak istiyorsak Yunus felsefesi kılavuzumuz olmalıdır.

Kemal ÖZAYDIN