DENEMELER
DENEMELER
avatar
30 Nisan, 2022
633 gösterim

GÜNAH HASTALIĞININ REÇETESİ / Erhan ÇAMURCU

 

 

Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan

ve kötülükten meneder.

(Ankebut 45)

 

“Ey Müminler, hepiniz Allah’a tövbe edin!

Belki böylece korktuğunuzdan kurtulur,

umduğunuzu elde edebilirsiniz.”

(Nur 31)

 

Bu ay Ramazan diye adlandırıldı

çünkü bu ay günahları temizler.

Hadisi-i Şerif)

İnsan, yaradılışı gereği nisyana, gaflete ve günaha meyillidir. Dünya nimetleri nefse hoş gelir. Her ne kadar yaptıklarımızdan pişman olsak da nefsimiz her defasında ekin tarlasına kaçan öküzler gibi yularını koparır, kendini dünya tarlasına atar. Cenâb-ı Hakk elbette kulunu bilir. Bu nedenle tövbe kapısı kıyamete dek açıktır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” Bu hadis, Et-Tevvab ism-i şerifinin tecellisinin müjdesidir. Şüphesiz O, tövbeleri çokça kabul edendir. Buradaki ölçüt kulun tövbesinde samimi olması ve günahlara dönmemeye azmetmesidir. Yoksa, her defasında günah işleyip “Ben pişman oldum!” demekle kurtulmuş olmaz. Tövbesinde yalancı çoban gibi olana Cenâb-ı Hakk da yüzünü dönüverirse ona artık kimsenin yardımı fayda etmez. Allah da kullarına tövbelerin en güzelini tavsiye ediyor.

Bedenin hastalıklarının tedavisi için birçok reçete olduğu gibi nefis hastalıklarının da tedavisi için çeşitli reçeteler yüzlerce yıldır İslam alimlerince Müminlerin tedavisi için uygulanmıştır. Günah hastalığının reçetesini de Bâyezîd-i Bistâmî’nin bir kıssasından öğreniyoruz: “Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri ilâç yapmakta olan bir hekime rastlar ve hekime sorar: “Ey hekim! Sende benim hastalığıma da ilâç var mıdır?” Hekim cevap verir: “Hastalığın nedir?” Bâyezîd Hazretleri “Günah hastalığı” deyince hekim ellerini iki yana açarak “Ben günah hastalığının ilâcını bilmem.” der. O esnâda orada bulunmakta olan meczûb bir genç söze karışır: “Baba, senin hastalığının ilâcını ben biliyorum.” Bâyezîd Hazretleri de sevinçle “Söyle ey delikanlı!” diyerek merakla dinlemeye başlar. Halkın meczûb gördüğü, ancak hakîkatte ârif olan genç, günah hastalığının ilâcını şöyle târif eder:“On dirhem tövbe kökü ile on dirhem istiğfar yaprağı al! Bunları kalp havanına koy! Tevhîd tokmağı ile döv! İnsaf eleğinden geçir! Gözyaşlarıyla yoğur! Aşk ve nedâmet fırınında pişir! Böylece oluşacak olan macundan her gün beş kaşık al; hastalığından eser kalmaz.” Bunları dinleyen Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, içini çeker ve şöyle der: “Senin gibi âriflere mecnûn diyerek kendilerini akıllı sananlara eyvahlar olsun!”

Her reçete bir ilacı işaret etse de her ilacın bir kullanım talimatı olur. Peki bu günah hastalığının reçetesini nasıl uygulayacağız? Reçeteye sırayla bakalım. Neleri işaret ediyor tabip? Tedavi sürecinde doğru ilacı almak kadar ilacı doğru sırayla almak da önemlidir. Reçetedeki ilk ilaç, “On dirhem tövbe kökü ile on dirhem istiğfar yaprağı”. Sözlükte “İşlediği bir günahtan ya da suçtan pişmanlık duyarak bir daha yapmamaya karar verme.” şeklinde tanımlanan tövbe ve “Tanrı’dan, suçlarının bağışlanmasını dileme” anlamına gelen istiğfar kelimelerinden yapacağız ilk ilacı. Dikkat edilirse “tövbe kökü” ve “istiğfar yaprağı” ifadeleri kullanılıyor. Yani tedavinin kökünde, temelinde tövbe olmalı. Kul, her şeyden önce işlediği günahlardan pişman olacak ve bir daha yapmamaya karar verecek. Ardından istiğfar, yani yalvarma gelecek. Yaprak, ağacın havadaki su taneciklerini alabildiği en verimli organıdır. Kul da istiğfar yaprağıyla Allah’ın rahmet taneciklerini toplayacaktır. Nitekim Allah, pek çok ayette “Allah’tan bağışlanma dileyin.” buyuruyor. Tövbe etmeden bağışlanma dilemek, ilaçların sırasını karıştırmak anlamına geleceği için faydadan ziyade zarar verir. Peki, tövbe kökü ile istiğfar yaprağını hangi kapta dövmek gerekir. Herkesçe malûmdur ki her malzeme içine girdiği kabın tesirine de girer. Reçete burada kalp havanını işaret ediyor. Kalp havanında ve tevhid tokmağıyla dövülmeli bunlar. Peki, nedir kalp havanı ile tevhid tokmağı? Tövbe ve istiğfar gönülden yapılmalı, içine riya karışmamalıdır. “Kalpleri var, onunla aklediyorlar.” ayetinin sırrınca kalp havanı, Mü’min’in hakikati idrâk ettiği yerdir. Tevhid tokmağından kasıt ise günahları bağışlayacak Allah’tan başka kimse olmadığını bildirmektedir. Kısaca günahkâr kul, işlediği günahtan ve Allah’a asi gelmekten ötürü yalnızca Allah’a karşı pişmanlık duyarak işe başlayacak. Ayıplanma ya da kınanma korkusuyla tövbeye niyetlenmek, tevhid tokmağının elden düşmesine sebep olur ki o zaman da karışım istendiği gibi olmaz. Kul, tövbeyi dilinde gevelemek yerine kalbinden seslendirecek. Öyle bir seslendirecek ki duyuracak. Kendisine filanca zikri kaç defa çekeyim diye sorulan bir Allah dostu: “Evladım, bir kere ‘Allah!’ de ama duyur!” cevabını vermiş.

Buradan sonra iş, karışımı insaf eleğinden geçirmeye geliyor. İşlenen günahın âdilâne bir biçimde değerlendirilmesi ve tekrarı karşısında karşılaşılacak cezanın büyüklüğü iyice düşünülmeli. Peygamber Efendimiz (sav) “Günahından tam olarak dönüp tövbe eden, onu hiç işlememiş gibidir.” buyuruyor. Günahlar, yukarıdaki reçetede yer alan insaf eleğinin üstünde kalırken altına süzülen karışım ise hiç günah işlememiş gibi olan kulu ifade ediyor. Elekten geçen günahsız kulun şükür gözyaşlarıyla bu karışımı yoğurur. Hamurun nimete dönüşmesi için mayaya ihtiyacı vardır. Yağmur suyunun yoğurt yapımında maya olarak kullanılması gibi gözyaşı da günahlardan kurtulmak isteyen kul için bir maya vazifesi görür. Ekmek nasıl ki taş fırında ateş karşısında piştikten sonra baş tacı edilirse, bu karışım da aşk fırınında, nedamet ateşinde pişiriliyor. Günahtan pişman olmak yeterli değildir, salih amel işlemeye yönelik de şevk oluşması gerekir kulda. Kötü davranışların yerini iyileriyle değiştirmedikçe huyda güzellik kendini göstermez. Günahkârın günahlarından kurtulabilmek için kendine doğru aşk fırınını bulması şarttır. Son olarak hazırlanan karışımın uygulanması da önemlidir. Günde beş vakit; gözden akacak samimi yaş, kalpte Allah’ın mağfiretine yönelik samimi bir talep, Allah’tan başkasının affını talep etmeyecek bir tevhid anlayışıyla kılınacak namaz sayesinde, yağmurdan sonra tertemiz olan sokaklar gibi kul da günahlarından kurtulup tertemiz olacaktır.

Aslında hepimizde bir tokmak var ama biz onunla dünya ocağında haz madeni dövüyoruz. Hepimiz gözyaşı döküyoruz ama kin ve haset hamuru yoğuruyoruz. Hepimizin bir fırını var ama hırs ve tamahkârlığımızı pişiriyoruz. Böyle olunca da şifa olmasını ümit ettiğimiz reçetelerden yalnızca yeni hastalıklar kalıyor bize.

ERHAN ÇAMURCU