İLENÇ / Mehmet OSMANOĞLU
bilmem ki nerde durur sükutumun izleri
belki deniz yangını belki dağ nefesiyim
kaç yerinden vurulmuş meçhul faillerince
zihnimi alt üst eden vehimlerin sesiyim
her ne yana çevrilsem tedirgin bakışları
çizgi çizgi yıkılmış örselenmiş bir yüzün
tahayyülü ne mümkün geceden daha siyah
güneşi sonsuzluğa gurûb eden gündüzün
heyulalar kuşatmış bütün duvarlarımı
mazinin gölgeleri solumda ve sağımda
hicran ile inleyen düşlerimde bir bozgun
ıstırap oğul verir en mahrem otağımda
titrek dudaklarımdan yalnızca bir köz çıkar
tutuşur her ne varsa şevkten neşeden yana
baştan ayağa değin yaralı gülüşlerim
inkisar ve elemler kollarımda yan yana
bir ilenç taşıyorum ortasında göğsümün
yere basmaz ayağım ruhum derin boşlukta
heybemde bedbaht ömrün ağır pişmanlıkları
bir ufkun yolcusuyum melal bir sarhoşlukta
bu belirsiz yolculuk titretmeli kalbimi
içimde duymalıyım bir diriliş sancısı
ben ki bir misafirim gözüm menzile mıhlı
öteler ikliminden, bu kentin yabancısı
bilirim ki yaklaşmak O'na bir adım boyu
işte gaye ve hayal, ötesi bâd-ı heva
silkelenip dümeni kırmazsam bu sulardan
yüzümde eskittiğim bütün ömrüm berhavâ
MEHMET OSMANOĞLU