DENEMELER
DENEMELER
avatar
30 Nisan, 2022
622 gösterim

ŞEHİR VE KAR / İsmet KANBER

- Kuş tüyünde uyuyanların düşleri, toprakta uyuyanlarınkinden daha güzel değildir. Halil Cibran -

Toprağın suyla hatıraları vardır. Denizin dalgayla, bulutların yağmurla; dağların karla hatıraları vardır. Evimizin güneye bakan kapı ve penceresinden her zaman dağlar görünür. Bizim için orası kıbleye bakan taraftır. Günün belli zamanlarında kıbleye döndüğünüzde en yakınınızdan uzaklaşır, gözünüzün alabildiği en ötedeki noktaya bakarsınız. O anda yakınlar buğulanır, en uzaklar netleşir gözünüzde. Ruhunuzla, kalbinizle oradasınız; en net gördüğünüz noktada…

Berfepîr (eski kar) dediğimiz nokta en uzağımda ama en yakınımda belirirdi. Yüksek ve heybetli dağlar arasında bembeyaz görüntüsüyle kar, her mevsim aynı şekle bürünür; yaz aylarının en sıcak günlerinde bile terk etmezdi kıble yönündeki beyazlığını. Biliyordum. Kuşlar, yaban hayvanları, sürüngenler; yılkı atları, koyunlar, büyük ve küçükbaş hayvanların hepsi, ağustosun o kavurucu günlerinde buz gibi kar suyuyla hayatta kalırdı. Ve dahi çobanların otlaklarına hayat verdiği gibi, kaval seslerine de eşlik ederdi kar sularının şırıltısı.

Yaylanın hasreti karla başlardı. Bahar gelince bereket karla ölçülürdü. Sıcak havalarla birlikte kendini toprağa bırakan karlar, kilometrelerce ötede bir kaynağa dönüşür, ovada hayat olurdu. Çeşit çeşit bitkilerin toprağa düşmüş tohumları, karların erimesiyle yeşillenirdi.

* * *

Düşlerimde bir perde gibidir kar. Ne zaman beyaz yorgana sarılsam toprak olurum. Kışın keklik avına uçar aklım. Bir metreye yakın kar kalınlığında av kovalamak, lastik ayakkabıdan sızan suyun ayağını ıslatması pek umursanmazdı bu kavgada.

Kar temizdi. Tertemizdi. Bembeyazdı. Kızağımla toprağın arasındaki dosttu kar. Damlardan kürediğim kardan evler yapardım. Kendime küçük dağlar yaratırdım. Merdivenler döşerdim yukarılara, her basamağı kardan. Karlı günlerin yumuşaklığı başka olurdu. Nedense serinlikle birlikte sinirler yumuşardı kar taneleri indikçe yere. Belki bize anlatılan hikayelerin etkisiyle idi. Her kar tanesine bir melek refakat ederdi. Böylece yağan kar değil, melekti. Yeryüzü meleklerle bezenirken, düşler uçuşurdu kar taneleriyle. Senenin dört mevsimi dağlarda beyazlık kaybolmaz şimdilerde. Ne dağlar kara küskün ne karlar ihmalkar bereketinden. Dağ aynı dağ, kar aynı kar, kıble aynı kıble…

* * *

Karlar şehre inince değişti her şey. Dağda bir başka, ovada başkadır havalar. Dağların, ovaların bağrı zengindir, geniştir. Yâr üstüne yâr sevmek değildir kar üstüne kar yağması. İnsan kalbi gibi soğuk değil tabiatın yüreği; suya, yağmura, borana açıktır kapısı. Kasabaya, şehre gelince bir başka yağmaya başladı kar. Tabiatı besleyen rahmet, zulmete (!) dönüştü şehirde. Beyaz melekler beyaz çile oldu insan hayatına. Fabrikalar, kuleler, geniş caddeler, devasa şehirler yükselirken kar bir eziyetti insanlar için. Modern zamanların yaşam biçimi tabiata kafa tutarken artık karları da küstürdü. Mevsimler birbiriyle karışık. Bulutlar bilmiyor duracak yerleri. Şehre kar inmemeli. Sokaklarda teknoloji hakimiyeti. Gökyüzünden özgürce yere süzülen karlar insanları esir alıyor artık. Kar esareti!

Modern insanın yaşam mücadelesinde tam bir baş belası. İnsanın tabiatı ele geçirmeye çalışması ve onu kendi menfaati için kullanma isteği, doğa ile arasında bir savaşın başlamasına yol açmıştır. Kentleşmeyle birlikte mekanik bir yaşamın içinde kalan insan doğaya da tahakküm ediyor. İnsan doğadan uzaklaştıkça kendine de yabancılaşır. Toprağa ten değmeden tinler şifa bulamaz. Bir nefeslik temiz havanın hasretiyle tutuşurken, gittikçe de büyüyor şehirde yaşama merakı. İnsanların büyük çoğunluğu artık şehirlerde yaşıyor. Sanayileşme ile başlayan modern yaşam tarzı, insanları şehirlerde yaşamaya mecbur etti. Her türlü imkanın elde dildiği şehir yaşamına yok demek de olası değil. Birtakım avantajların yanı sıra kaybedilenler aslında daha fazla. Kalabalık, iş telaşı, zamansızlık, her şeye para yetiştirme derdi insanı insana unutturdu.

Şehirde, doğadan gelen her şeyden yoksunsunuz. Rüzgarın sesi, yağmurun kokusu, toprağın enerjisi; gökyüzünün genişliği, yıldızların parlaklığı, güneşin doğuşu ve batışı gibi doğanın insan ruhuyla bütünleştiği her şeyden… Kar yağışının tabii güzelliğinden de mahrumsunuz şehirde. Kar, şehirde ancak kısa süreli çocuk sevinçleriyle yaşanır. Zevkten, incelikten, estetik mimariden yoksun devasa şehirlerde büyüyen çocuklar, gençler, tabiatın kendilerine sunduğu sınırsız ilhamdan ne kadar haberdardırlar? Doğanın insandan öç alışından söz edilir genelde. Seller, depremler, kasırgalar ve nihayetinde çığ… Bunların insan hayatı için bir facia olması yine de insan kaynaklıdır. Doğayı fethetme ve onu kendi menfaati için kullanma hırsıdır aslında facia olan. İnsan, kendini yeryüzünün tek sahibi gibi görüyor. Diğer bütün canlıların yaşama hakkı yokmuş gibi kendi etrafında dönen bir dünya tasarlamaya çalıştıkça insan, kaybeden kendisi olacaktır. Toprağın, suyun, hâsılı doğanın karşısında eğilmeyi öğrenmeyen insanın ne kendi türüne, ne diğer canlılara ne de cansızlara bir faydası olacaktır.

* * *

Dağlar yüceliğimizdir, yağmurlar yumuşak kalbimiz, nehirler sevdamız; gökyüzü aynamızdır, toprak damarımız ve kar tane tane, buram buram gönlümüze dökülen aydınlık… Bakınız ne diyor Nazım Hikmet bir şiirinde:

Lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor
karanlıklara.
Kar yağıyor…

Kendi gölgesinin kar üzerine düşmesinden bile rahatsızlık duyan bir inceliğin sesidir bu. Karanlığı yok eden bir ışık gibi.

Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum

Kar yağıyor ve dilsiz bir şair hatırlıyor kar taneleriyle kalbe saplananları. Kar ve Hatıralar şiirinde bakın nasıl da güzel tarif ediyor Cahit Sıtkı mahşeri:

Kar yağıyor, yine kar, yine kar, yine mahşer gibi kar.
Sanki güller içinde gülen taze kadınlar,
Bana beyaz buseler, beyaz buseler yollar;
Sanki güller içinde gülen taze kadınlar.

Bir rüya görür gibi gözümde sevinçler var.
Beyaz bir sükût işte: kar yağıyor, kar, kar, kar;
Sanırım ki uçuyor gözümde hatıralar.
Beyaz bir sükût işte: kar yağıyor, kar, kar, kar…

Güller içinde taze kadınlardan beyaz buselerle bir mahşer yaratır Cahir Sıtkı. O da sükût içinde tıpkı Nazım Hikmet gibi ve yine ikisinin gözünde uçuşan hatıralar. İnce ve sanatkâr ruhların tabiattan aldığı ilham bu işte. Siz, tabiata merhametle muamele etmezseniz, sadece kendinize düşman yaratırsınız. Kar sizin için her zaman bir engel olur ve asla anlamayacaksınız karın Sezai Karakoç’ta yarattığı imgesel zenginliği:

Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın

Kar üzerine yazılmış en güzel şiirlerden birisi, Cenap Şahabettin’in Elhan-ı Şita şiiridir. Bir tabiat olayının kelimelerle bu kadar güzel canlandırıldığı az görülmüştür. Tabiat ile insan ruhu arasındaki ilişkinin derin ve samimi izahıdır bu manzara. Tabiat karşısındaki hassasiyet ve kar tanelerinin zengin imajlar yoluyla anlatımı, insan ruhunu adeta teskin etmekte ve uçan bir kelebek gibi hafifletmektedir.

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…


Ey kulûbünsürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar...

Evimizin penceresinden görünen berfepîr, şehrin kesif ve boğucu havasında hatıralarıma karışıyor. Saçaklarda ve ağaç dallarında tutunan karlar gibi hep inatla, karların özgür uçuşlarını düşleyeceğim.

Şehre yağan çile değil; karların düşlerine şehirler engel.

İSMET KANBER