DENEMELER
DENEMELER
avatar
20 Şubat, 2022
668 gösterim

YAHYA KEMAL BEYATLI / RAMİZ AYDIN

 

Şairlerin adlarıyla çağrıştırdıkları kavram, varlık, kişi ve eserler arasında kalıcı ilişkiler söz konusudur. Bu çağrıştırıcı kelimeler adeta o şairlere yapışmış gibidir.

Abdürrahim Karakoç Mihriban’dır.

Necip Fazıl Çile, Sakarya Türküsü ve Abdülhakim Arvasi; Arif Nihat Asya Bayrak Şairi ve Fetih Marşı; Faruk Nafiz Çamlıbel memleket şairi ve Han Duvarları’dır.

Mehmet Akif Ersoy; Safahat’tır, İstiklal Marşı’dır, didaktik şairdir.

Tevfik Fikret; Şermin’dir, Sis ve Çınar şiiridir, oğlu Haluk’tur; Abdülhak Hamit Tarhan, eşi Fatma Hanım, Makber ve Şair-i Azam’dır. Ve başka örnekler…

Yahya Kemal’i çağrıştıran sözler İstanbul, Mehlikâ Sultan ve Açık Deniz’dir; akıncı cetler, Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Balkan şehirleri, Kendi Gökkubbemiz, aruz ustalığı ve Ok şiiridir.

Yahya Kemal Beyatlı bir kültür hazinesidir, bizim kültürümüzle bizi anlatan, bizim maddi ve manevi kültürümüzün sanatçısıdır.

Kahramanlar vatan kurtarır, devlet kurar; sanatçılar ise milletinin sanatını benimser, savunur ve onun sanatını kurar; bunlar ki gerçek sanatçı adını hak eden sanatçılardır.

Böyle bir Türk sanatçısıdır Yahya Kemal Beyatlı.

Makedonya’nın bugün bile herhangi bir Anadolu şehrinin özelliklerini taşıyan Üsküp şehrinde doğan Yahya Kemal Beyatlı, Naki’ye Hanım ile İbrahim Naci Agâh Bey’in oğulları Ahmet Agâh’tır. O; Evlad-ı Fatihan’dan akıncı bir aileye mensup serhat çocuğudur, soyadı kanununun çıkmasıyla akıncılığı çağrıştıran Beyatlı soyadını aldı.

Beş yaşında Sultan Murat Külliyesinde başlayan bir eğitim hayatı…

Ve çok yönlü bir sanatçı…

Şair, yazar, gazeteci, tarihçi, siyasetçi, diplomat, tarih ve edebiyata dair üniversite hocası…

Gerileme Dönemi’nin son zamanlarında, henüz çocuk yaşta Osmanlının Yükselme Dönemi’nin hikâyelerini dinleye dinleye yetişmiştir.

Osmanlının en zayıf zamanında Balkanlarda yaşamanın ezikliğini ve acısını hissetti, bu eziklik ve acı eserlerine de yansıdı.

Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum,

Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.

Kalbimde vardı Byron’u bedbaht eden melal,

Gezdim o yaşta dağları hülyam içinde lal.

Aldım Rakofça kırlarının hür havasını,

Duydum akıncı cetlerimin ihtirasını.

…..

Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan;

Rüyama girdi her gece bir fatihane zan.

…..

İkinci, dizedeki “alev gibi hasret” Osmanlının Yükselme Dönemi’ndeki günlerinin atmosferine duyduğu özlem ve onu kaybedip tekrar yaşayamamanın yakıcı acısıdır.

Türk İslam geleneğine bağlı kültürlü bir ailenin çocuğudur. Yahya Kemal’in annesi kültürlü bir Osmanlı hanımefendisidir.

“Benim gerçek öğretmenim annemdir.” diyen Yahya Kemal şöyle devam eder:” Lakin benim annem hem dini hem de milli terbiyem üzerinde daha şiddetle tesirli idi. Annem çok Müslüman bir kadındı. Muhammediye okur, bana Kur’an öğretirdi.”

Eğitimiyle ilgili Mehlika Sultan’ını bulmak ve kendini geliştirmek için Sorbon Üniversitesi’nde tahsil hayatına başlar, artık onun için de onunla Avrupa’ya gidenler için de bir tehlike vardır: Milli kültürünü unutmak ve ülkesinin temel değerlerinden uzaklaşarak Batı Kültürünü benimsemek.

Gidenlerin her biri gittiği yerde memnundu, hemen hemen her biri Batı kültürünü benimsemişti ama Yahya Kemal bu hataya düşmedi, nasıl tertemiz gitti ise aynı temizlikle döndü.

Batı’yı tanıdı ama Batı kültür değerlerini benimsemedi. Bunun sebebi, annesinden aldığı eğitim ve milli ve manevi değerlere göre bilinçli yetişmesidir.

Yahya Kemal çağdaş Fransız edebiyatını tanıdı; parnasizmin dize yapısını, sembolizmin musikisini kullanarak modern Türk şiirinin kurucusu oldu.

Modern Türk şiirinin kurucusu olmasına rağmen divan edebiyatının bazı nazım biçimlerini ve aruz ölçüsünü ustalıkla kullandı, aruzu kullanmadığı tek şiiri hece ölçüsüyle yazdığı Ok adlı tarihi bir olaya değindiği şiiridir.

Şiir sanatında o derece ustalaştı ki: “Dize benim namusumdur.” diyebilecek kadar özgüven sahibi ve kendi olan bir sanatçımızdır.

Yahya Kemal bir kültür şairidir, bizim kültür ve medeniyetimizin şairidir. Köksüzlüğün bir ruhsuzluk olacağını düşündü ve: “Ne harabiyim ne harabatiyim / Kökü mazide olan atiyim.” gibi kültürde devamlılığı ortaya koyan bir görüşü savundu.

Çok insan anlayamaz eski musikimizden,

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.

Şairimiz bu dizelerle eski musiki diyerek müzikte eski kültürümüze bağlı olduğunu ortaya koyup aynı zamanda biz diyerek milli benliğimize dikkat çekmiş oldu.

Yahya Kemal Türkçemizin şairidir, kendi zamanının yaşayan Türkçesini kullandı ve güzel dilimizi: “Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” diyebilecek kadar güzel bir sözle anlattı.

Yahya Kemal, bir İstanbul âşığı ve İstanbul şairidir. Kâh “Sana dün bir tepeden baktım ey aziz İstanbul.” diyerek bu güzel şehri doyasıya seyretti; kâh İstanbul’u lanetleyen Tevfik Fikret’in Sis adlı şiirine karşı Siste Söyleniş şiirini yazarak bu talihsizliğe ve acı olaya tepki gösterdi.

Mihriyar ağladı, Leyla dövünür;

Mehlika geldi sorar: “Nerededir o?”

Yahya Kemal; edebiyatımızın meydan savaşını kazanarak, muzaffer bir komutan edasıyla güçlü eserler vererek bu dünyadan göçtü ama dünya durdukça edebiyatımızın en büyük sanatçıları içerisindeki sarsılmaz yerini koruyacaktır.

“Kalbi olanların dili yok, dili olanların kalbi yok.” diyen büyük sanatçımızın bu sözünden giderek şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, dilleri kalplerine bağlı olanlar onun büyüklüğünü görecek ve gördüğünü gönül huzuruyla her zaman söyleyecektir.

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde,

Gönlü her yerde buhurdan gibi tüter,

Ve serin serviler altında kalan kabrinde

Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.

…..

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;

Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.

Bu dünyadan böyle bir Yahya Kemal Beyatlı geçti.

İyi ki geçti.

Hem bir sanatçı duruşun adı olarak,

Hem sanatın ve sanatçılığın yüz akı olarak,

Hem de bir övünç olarak.

 RAMİZ AYDIN